08 Aralık 2015

Öyleyse, öleceğiz elbet...

buyulugerceklik.com
Ortaokul ikinci ya da üçüncü sınıfta Orman Haftası sebebi ile ilçede düzenlenen okullar arası şiir yarışmasında üçüncü olmuştum. Hafta sonu ödül töreni vardı, kazanmam değil de ödül konusunda çok heyecanlıydım. Ne olduğundan ziyade ne olabileceğini merak ediyordum. O merak bana çok haz veriyordu. Büyünce de değişmedim. Bir şeylerin "kendisini" merak ederim, niteliği, faydası, ne olup-olmadığı çok önemli değildir. Nasıl desem; mesela sınavlarda soruları merak ederim. Kolay mı zor mu nasıl cevaplayabileceğim, diye değil, sadece o sınavda sormak için hangi soruyu seçecekler onu merak ederim. Bana bir hediye alınsa, sever miyim, kullanır mıyım, sevmez miyim diye değil de, neyi seçmişler onca seçenek arasından, onu merak ederim. Düşünmem de, şu olsa bu olsa diye, tahmin edemiyor-etmiyor oluşum güzel kısmıdır zaten. Üzülmem onu mu-bunu mu almışlar diye kesinlikle, fakat çok heyecanlanırım.
Ödül de böyle bir şeydi işte. Hani şeker verseler üzüleceğimden değil, hediye diye ne bulmuşlar o işte. Zaten şiiri Fethiye yerel ilçe gazetesinde basmışlardı, ona bakıp bakıp seviniyordum çoktan. Orman Haftası etkinlikleri kapsamında kazananların isimleri ve okulları ile. Resmimiz yoktu.
Hafta sonu ödül törenine tek başıma gittim. Acaba ne verecekler, demiştim evde, babam; ne olacak, kalem verirler öğrenciye, demişti. Kızmış, üzülmüştüm içten içe. Niye söylüyordu ki şimdi?! Kalem değildir canım, o yaşta öğrenciye en azından değişik bir oyuncak ya da hiç olmazsa defter-kitap verirler herhalde diye diye gittim, şiirimi okudum geldim. Kalem verdiler, dolma kalem ama. Şimdi elimde hiç bir şey yok. Ne şiir, -iki kıta bir şiirdi, ağaçların tek tek yalnız, orman olunca kalabalık, çok ve mutlu olduklarına dair bir şeyler, çok az hatırlıyorum,- ne gazete sayfası, ne de kalem.
O gün bugün kitap ve defterleri daha çok, kalemleri daha az severim. Ama en çok ağaçları ve ormanları severim.

Yukarıdaki bahçe apartmanın. Kimse çıkıp oturmuyor, çocuklar bile koşmuyor. Sanırım yasak da. Otursam kalk derler mi ondan da emin değilim, fakat görevli çok uğraşıyor, gülleri budamak, çimleri biçmek, otları yolmak için, sanırım derler. Biz de genelde kenarından dolaşıp, uzaktan fotoğrafını çekiyoruz böyle.

Dün, Suriye'de bir hastaneyi bombaladılar. Bir adam üstü örtülü bir vücudun başında dizlerini dövüyordu. Bir başkası kucağında bir çocuk koşuyordu. Bir kadın iki adamın kolunda baygın yürüyordu. İki adam ağlayarak kameranın önünden koşuyordu. Birleşmiş Milletler temsilcilerinden biri şöyle diyordu: Son kırk saatte her yirmi beş dakikada bir Suriyeli ölmüştür. Her otuz dakika da bir Suriyeli yaralanmıştır. (CNN Intl. haber kanalı)
Birden bu kahra bir çözüm buldum; hepimiz dünyaya ölmek için geliyoruz. Doğan herkesin yaşadığını düşünsenize, dünya bunu kaldırır mı, dünya buna yeter mi, hayır. Öyleyse, öleceğiz elbet... 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder