26 Ağustos 2015

Hayvanat Bahçesi Müdürlüğüne

Nasıl öfke duyuyorum bazen: Ey sen, be insan diyorum, sırf orada konuşma hakkı sana tanındı diye bunca yalan, bunca mesnetsiz iddia, bunca yargılama, kendine bakmadan başkaları hakkında atıp tutma, en kötüsüde hitap ettiğin insanları bile isteye gerçeklerden uzaklaştırma ve bundan zerre kadar pişmanlık duymaman... Nasıl kızıyorum buna müsaade edişimize.

Bir insanı dinlemek için nelere dikkat edersiniz? Uzun zamandır tanıyorsunuzdur, konuştuğu konuda bir ünvanı vardır, konuyla ilgili kurumda çalışıyordur, iyi giyimli-eğitimli görünümlüdür, bir şekilde kişi o koltukta oturuyordur, hemen her konuda fikri vardır kendisine verilen imkanlarla -gazete köşesi, tv programı-, sık sık karşınıza çıkıyordır, bir nevi mecbur kalıyorsunuzdur.
Hepimizin zaman zaman karşısına çıkacak cevaplar.

Özellikle uzun zamandır tanıdığımız hatta arkadaşımız olan kişiler katılmayacağımız sözler ettiğinde, suskunluk ya da bir iki karşı çıkış kelimeleri ile geciştiririz. Oysa arkadaşımız olarak, tasvip etmediğimiz bir konuyu onay görmüş gibi algılaması daha kötüdür, ki aslında her iki taraf da birbirini o kadar iyi tanıyor ise bu oyunu anlar. Bu biraz daha farklı bir tarafı aslında diyeceğim konunun.
Benim demek istediğim; her ses, konuştukları konuda çok iyi oldukları, en önemlisi haklı oldukları, doğru oldukları için duyuluyor değildir. Sadece oradadırlar. Rastladığım pek çok gazete köşe yazarı gibi. Sizin benim yazdıklarımız, çoğunun yazdığından daha anlamlı, estetik ve iyi edebiyat olabilir, fakat onlar o köşeyi bir şekilde kapmıştır. Bazı yazılar okuyorum, aşağıdaki makaleye istinaden diyor, bakıyorum ekte bir gazete haberi var. Ben şurada burada bu mesleği şu kadar yıl yaptım, o konuda çok net söyleyebilirim gibi cümleler okuyorum, bakıyorum -bildiğimden ben de- baştan aşağı yanlış. Nadir bir kaç haberci hariç gazete haberlerine inanmayı uzun zaman önce bıraktım. Hemen bütün politikacılar; kendilerine konuşma imkanı verildi diye olur olmaz yalanlar, halkın zekasına saygı duymama, dünden bugüne çarpık söylevler vesaire. Benim oyumla ya da değil, sırf onlara konuşma hakkı tanındı diye, inananı kandırmaya devam, inanmayana yeni yalanlar bulma hakkı nereden böyle?!

Tam olarak bizden değil, ama en çok bizden. Düşünmeden, oraya nasıl geldiklerine bakmadan, orada olmayanların ya da konuşma hakkını elde edememiş olanların aptal olmadığını düşünmeden, her ceketinin önünü ilikleyeni adam sanmamızdan ileri geliyor. Fakat hırsızın da kabahati var. Hitap edilen kitle pür dikkat sizi dinliyor ise, öncelikle doğruyu söyleme, eyleminizi ve bilginizi haktan ve gerçekten yana kullanma sorumluluğunuz vardır. İnanmasınlar, aptalız zaten biz, okumuyoruz ki, düşünmüyoruz ki, gibi söylemler hırsızı haklı çıkarmaz.

Şüphe etmez, vicdan merhamet ve gerçeklik süzgecinden geçirmez isek, olaylar olduğundan daha farklı anlatılabilir, biz de onu duyarız.  

2 yorum:

  1. Aze, Atatürk diyor ya çalışmaktan bir hastalıktan bir rahatsızlıktan kaçar gibi kaçmak çok kötüdür diye. Sanırım o kötülüğün tam ortasındayız malesef. Gazete okumak inanmamak da bir yere kadar, vicdanen olanlara kayıtsız kalamıyoruz sessizce bile olsa.
    Boş vakit, tembellik çok bela açıyor başımıza umarım insanların gerçek anlamda çalışmaktan başlarını kaşıyamadıkları o günleri görmüş oluruz bir gün..
    Önce kendimiz elbette.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben bu yorumu atlamışım Şenay... LÜtfen kusuruma bakma. Şimdi tesadüfen gördüm, yoksa adetim değildir bilirsin cevaplamamak.

      Teşekkür ederim katkın. Gazetelere inanmamakta evet bir yere kadar, insan inanmaya inamaya ayrı bir paranoyak oluyor bu sefer. Umarım daha farkında olduğumuz zamanlarımız yakındır.
      Sevgiler,

      Sil