29 Ocak 2016

İnsan Ömrü Gerçeği Bulacak Kadar Uzun Değildir: "Kızıl Tepe"

Renkli ama kasvetli, gizemli ama belirgin, ürkütücü ama baş edilebilir... Meksikalı yönetmen Guillermo del Toro'nun orjinal ismiyle Crimson Peak, Kızıl Tepe olarak Türkçe'ye çevrilen filmi için söylenebilecek bir kaç kelime var ise, bunlardır. Dönemini harika yansıtmış denir ya bazı filmler için,
oysa hangi izleyici o dönemi karşılaştırma öngörüsüne sahip olabilir ki? Yine de aynı şeyi söyleyeceğim; bu film, dönemini yansıtması bakımından; kostümler, dış mekanlar, iç mekanlar gibi, makyaj, uzun düz saçlar, kullanılan günlük malzemeler,  sizi olduğu gibi içine alıyor.


Ensest, bu filmde olduğu gibi pek çok sanat dalında anormallik, sapıklık, rahatsızlık olarak kullanılıyor. Sanatın kaynağı olan hayat içinde ise hiç tahmin etmediğimiz kadar yaygın. Be bir gün insan ırkının çoğalmaya devam etmesi için "anormallik" kültüründen de çıkarılacağına inanıyorum, öyle başlamadı mı ki.


Aşk var bu filmde de.  Aşk için yapılanlar, yapılmaktan vazgeçilenler, katlanılanlar, aşka sığınanlar, sığınarak kaybolanlar. Guillermo del Toro'nun izlediğim bir önceki filmi Pan'in Labirenti'ne bakınca, ondan sonra görselliğini artırmış ama konulara yaklaşımı değişmemiş diyebiliriz. Benim çok sevdiğim bir yaklaşımı var; masalsı ama aslen hayatın kendisi olan küçük gerçeklerin ve detayların hikayesi... Yaşamımızdaki anların göreceliliğini, kimi zaman ağladıklarımızın bir zaman sonra güldüğümüz, bizi dünyamızdan edenlerin gün olup unutuluverdiğini, kendilerinin dahi farkında olmadıkları kimilerini zihnimizin bir yerinde taşıdığımızı düşünürsek, hatta dış dünyamızın gerçekliğinin bile tartışıldığını düşünürsek kimi zaman, bizim yaşamımıza yüklediğimiz anlamların, çok uzun gelen anların ve onların hikayelerinin aslında sandığımızdan daha önemli olduğunu anlayabiliriz sanırım.


Böyle bir film değil Kızıl Tepe, yanlış anlaşılmasın. Ama güzel bir film.

Yalnız, bir kadın hem esmer, hem sarışın hem de kızıl bu kadar güzel olabilir mi, pes doğrusu. Bir de o gözlüklere bittim! 

26 Ocak 2016

Atlar ve Atlar

"Bir at yetiştiricisi ile tanışmamıştım hiç, ne güzel!," dedim. Gülümsedi delikanlı, sanki at yetiştiricileri insandan başka görünürmüş gibi. Anlamıştım neden güldüğünü; "atlara bayılırım, bu mesleği yapan birini gördüğüme sevindim," diyerek düzenlemeye çalıştım şaşkın keyfimi. "Ben okulunu okudum Eskişehir'de. Beş yıl hipodromda çalıştım,  bu sene bıraktım, eskisi gibi değil oralar, oradakiler artık, bize davranışları, atlara sevgileri değişti. Atları çok severim. İşin de kıymeti kalmayınca bıraktım." "Doğru," dedim. Pek çok şey değişiyor. 
***

23 Ocak 2016

Hüzün


Evim olduğunda çalışma odasının duvarını bu resimle kaplasam. Bir de o küçük kırmızı pufu alsam. Etrafım ağaç ve kitapla sarılı olsa ve insanlarla; onlar ki ağaçları ve kitapları sevenlerden olsa...

Benzer resimler için buyurun;  ayrıca ressam hakkında bilgi isterseniz buyurun; Jacek Yerka

20 Ocak 2016

Müzik: Zamanın Bahçesinde


Bu dünya başka dünya
zaman yorma kendini.
Bırak aksın saatler
geleneği biliriz zaten.

Bu dünya başka dünya
zaman sırrın çözüldü.
Umut yoksa, düş yoksa
o günü ömürden saymayalım zaten.
Eyy zaman
bu günah bu yük ağır sana 
sen misin taş duvar, sen misin ziyan? 
güneşe sen mi oldun perde? 

Eyy zaman 
ne kitap ne kalem yeter sana 
sayfalar sürer, hayaller düşer 
bir heves, bir yürek yeter sana.

Söz: Fehmiye Çelik
Müzik: Ara Dinkjian
Kardeş Türküler''in Çocuk Haklı albümününden.
Seslendirenler: Vedat Yıldırım, Feryal Öney

17 Ocak 2016

Güneş Filizi

Güneş Filizi
...
Yaşamayı kimse bağışlamaz bize
Biz onu ölümün ana rahminden
Aşka dönmüş bir beden arzusuyla
Harf harf yaratarak çeker alırız.
...
Şükrü Erbaş

14 Ocak 2016

Ulak

Ulak

Yıldan yıla geçerken
hikayeler topladım evlerde,
çıkından çıkına doldum taşırdım
hiç bir yere sığmayan

ölüm dirim haberlerini,
çıkamadığım yokuşları
bağışlıyorum giremediğim
çıkmazları. Doydum
gezdiğim caddelerde
kovandan kovana delik deşik
götürdüğüm uğultulara.
Bir kül ki boşuna: Ben
unutsam, kimse hatırlamaz.

Belki de yenilenmeli ağaçlar.
Boyalar devşirilmeli
mevsimin yapraklarından,
haşarı erguvandan.
Yepyeni fırçalar alınmalı çarşıdan,
insan eliyle germeli bezi tahtaya:
Herkes kendine görülmemiş
bir düş aramalı.

Sen, penceremdeki suskun kadın:
Hayatımda ol, kal, öl, istiyorum.

-Enis Batur

11 Ocak 2016

Müzik: Vurgun

- Kolyeni bende unutmuşsun, akşam gel al. 
- Yangında düşürdüm sanıyordum.
- Yangın sayılır.  

Ağır Roman filminden. 

08 Ocak 2016

Suriye'nin Çocukları


Dün, Ümran oğlanın şaşkın, bilmez, korkmuş, anlamaz, ve bütün yüzlerinden öte masumiyetinin yansıması pek çok insanı ağlattı. Fotoğrafı çeken gazeteci, onun gibi yüzlerce çocuk bombalanıyor Suriye'de günlerdir, demiş. Usanmış, yorulmuş, görmüş ve artık acıyacak yeri kalmamış gibi. Doğru; Syrian Networks for Human Rights' ın 2014 yılı raporuna göre Suriye'de o güne değin;

17 bin 268 çocuğun öldürüldüğü resim ve belgeler ile kayıt altına alınmıştır.
Bunlardan; 518 çocuk keskin nişancılar tarafından vurulmuştur. 
9 bin 500'den fazlası tutuklanmıştır.
95 çocuk işkenceye tâbi tutulmuş, çoğu cinsel istismara uğramıştır.

4 milyon 700 bin çocuğun kalacak yeri yoktur.
2 milyon 900 bin tanesi başka ülkelere sığınmıştır.

Raporun detayı ve tamamı için resme tıklayabilirsiniz.

Rapor şu cümle ile devam etmekte; "Suriye'li çocukların gelecekte ne olacağını hiç kimse tasavvur edemez. Bir neslin tamamını kaybediyoruz..." 

05 Ocak 2016

Güle Güle: ...

Andressa birazdan yola çıkacak. Şimdi uyuyor. Birini baştan yarıya, birini yarıdan sona diğerini de arada yoklayarak üç film izledim. Uyumuyorum ki onu uyandırıp yolcu edebileyim. Artık gitme vakti geldi. Gelinince gidiliyor da. Dünya gibi...
Gezdik, yedik, içtik. Güneşi de gördük‪ yağmuru da, en çok karı tabii. Onun üzerine ilk defa kar yağıyordu. Mutlu olmaya çalıştı fakat az oldu. Üşüdü. Bazı gerçekleri bilerek, yaşamak gibi...
Çay, pide, döner, ne yediysek yedi, sevdi, en çok sâlebi. Çay, kahve ve sâlep götürüyor, çaydanlık, cezve ve bardakları ile birlikte. Umarım güzel hatıralarını da. Üç dört gün içinde o da yoruldu trafikten, kalabalıktan ve gürültüden, ben onu bırakmadım o da direndi. Yoruldu ama gezdi, gördü, biriktirdi. Yine de bir gün evde sinema, uyku, ıhlamur, kek, kahve günü yapmadık değil. Sağolsunlar arkadaşlarım, ne beni ne onu yalnız bıraktılar.

Çayı nasıl yapacağını anlatıyordum, Yusuf geldi aklıma. Yusufun çayı sevmesi ve nasıl yapılacağını anlatması.
Bu geçen sene ne çok giden oldu.
Yazıdan Yaşar Kemal, Sennur Sezer, Çetin Altan, sinemadan, tiyatrodan Tomris İncer, Zeki Alasya, Yılmaz Köksal, Memduh Ün, Oğuz Oktay, Hakkı Kıvanç, Sümer Tilmaç, Yalçın Güzelce, Başar Sabuncu, Ayla Arslancan, Ömer Şerif, Pervin Par, Sırrı Elitaş, Atilla Arcan, müzikten Erol Büyükburç, Kayahan, Müzeyyen Senar, Behiye Aksoy, gazeteden Cüneyt Arcayürek, Bedri Koraman, Hasan Pulur, Hüseyin Başaran, Tahir Elçi, ve dahi Süleyman Demirel bu sene gitti. Yusuf da...

Bu yıl ki düsturum denge. Her ne yapıyorsan denge kaidesinde yapmaya çalışacağım. Yemem içmem de, sevip ağlayıp gülmem de, umarım.

01 Ocak 2016

Kozmoz



* Benzeşme yasası: evrendeki yasalardan biridir. Buna göre bütün parçayı kapsar ve parça bütünün tüm özelliklerini barındırır. Benzer eylemler benzer sonuçlar doğurur. Aynı zamanda Hermes Trismegistus adlı bilge, ilah ya da bilgeler grubu olarak adlandırılanların tabletlerinde bulunan öğreti: aşağıda olan yukarıda olan gibidir, yukarıda olan da aşağıda olan gibidir  ve birlikte tek bir şeyin mucizesini gerçekleştirirler.