11 Şubat 2013

Yeni Dünya 16: Paranın ve Işığın Kenti

Los Angeles'tan Las Vegas'a giderken
2013 kışının Ocak ayıydı. Şu, yanda gördüğünüz düzden öte düz yolu biz gece gittik. Direksiyonun iki yanına yastık koysanız kaza yapma ihtimalinizin daha az olacağı bir yol. Yoksa gözünüz mutlaka yoruluyor aynı noktaya bakmaktan. La Verne kar yağmaz, soğuk olmaz bir memleket. California eyaleti tamamen öyle. Nevada ise çöl bir memleket. Nasıl, sınır olup ta bu kadar farklılaşıyorlar, şaşıyordu insan. Çöllerin kış gecelerinde ne kadar soğuk olacağını nasıl söylerlerse söylesinler böylesini tahmin edemezdim. Üç saat yirmi dakikalık yolda bir kere mola verdik. Arabadan restorana girene kadar ayak parmaklarım donmak üzereydi, öyle tarif edeyim. Soğuk olduğunu söylemişlerdi söylemesine de,  biz La Verne'nin iklimine alışık olduğumuzdan bu kadarını tahmin etmiyorduk, o nedenle de biraz hazırlıksızdık. Otelin otoparkına girene kadar kafamızı uzatmadık arabadan. Otele girdik, biraz daha üstüste bir şey giyip, gece yarısını geçmiş olmasına rağmen şehri dolaşmaya çıktık. Gece yaşayıp gündüz uyuyan bir kentti ne de olsa. 
Las Vegas kent merkezi.
Yüzde sekseni asimile olmuş Amerikan yerlilerinden kalan azınlığın küçük bir kısmı idiler onlar: Las Vegas yerlileri ya da çalışanları... Bir zamanlar kızılderililerin, şimdilerde 'native american' yani Amerikan'nın yerlileri denilen, kıtanın ilk sahiplerinin kurduğu bu çöl şehrini tanımlayacak iki kelime vardı: ışık ve para. Yanda gördüğünüz özgürlük heykeli ya da aşağıda gördüğünüz piramitlerin orjinali bu şehirde değil. Her bir ünlü binanın burada bir kopyası var. Aradığınız her şey burada mı, yoksa ihtiyacınız olan tek şey para bunlara ulaşmak için, o da burada mı demek istiyorlardı bilmiyorum, ama şehir bunlardan oluşuyordu. Çölün ortasında gündüzleri sessiz, geceleri ışıktan gözlerinizin kamaştığı bir şehir. Yerlilerin kurduğu, beyazların para harcamaya geldiği ışıklardan oluşan Nevada çölünün ortasında bir kent. Oteller ve oteller var. Yirmi dört saat açık kumarhaneler, barlar, gece klupleri, dünyanın en ünlü markalarının alış veriş noktaları. Amerika buraya tabir-i caizse çılgınca eğlenmeye geliyor. Hediyelik eşyalarda, tişörtlerde, onda bunda yazan şöyle bir deyimleri var; 'What happens in Las Vegas stay in Las Vegas', Las Vegas'ta her neolursa Las Vegas'ta kalır. Son yıllarda bu deyiş şöyle evrilmiş: 'Las Vegas'ta ne olursa facebook'ta kalır."  Gece yaptığınızın gündüz unutulmasını istediğiniz dönemler, hatırlamak istemediğiniz anlar bırakmak istiyorsanız arkanızda, onları burada yapıyorsunuz. Bu kentin inşa amacı bu belki de...
Las Vegas kent merkezi.
Koloniler, yerli halkın soylarını tüketemeyeceklerini anladıkları ya da tüketmekten vazgeçtikleri yıllardan çok, onlara borçlu olduğunu -yaşamlarını ya da zenginliklerini belki- anladıktan az bir zaman sonra kumarhane bölgelerini onların işletmesine ve diğer eyaletlerin sahip olmadıkları vergi-finansal avantaj haklara sahip olmalarına izin vermişler. Rezervasyon bölgesi denilen yaşadıkları bölgelerde de aynı avantajlar var. Kıtanın hiç bir noktasında bulamayacağınız izin: Kumarhenelerde, gece kluplerinde ve barlarda sigara yasağı yok! Ne yaparsanız yapın ama para harcayın. Kural bu. Otellerde öyle bir giriş-çıkış düzeni var ki yetkililer odalara kim giriyor kim çıkıyor hiç haberdar değil. Örneğin biz altı kişi bir odada kaldık, koltuklarda ve neredeyse yerde yatarak, ama dört kişi parası verdik. Bunu bir amerikalı arkadaşa; 'nasıl bilmiyorlar giren çıkanı, hayret nasıl kontrol etmiyorlar', diyerek sormuştum. 'Çünkü bilmek istemiyorlar, dedi. Önemli olan kumarhanlerde harcayacağınız miktar... Eh, ben de oynadım tabii o kadar yolu gelmişken. Yirmi dolar verip yirmi yedi dolar kazandım o ışıklı şarkılı makinelerden. Çalışmadan kazandığınız para ile kahve içmek keyifliydi ne yalan söyleyeyim...
Bellagio otel, kumarhanelerinden biri.
Belki Tanrı şöyle demiştir içinden; bir gün bu topraklarda beyazlar yerlilere para ödeyecek. Ağaçlarınızın, nehirlerinizin ve bizonlarınızın yerini tutmasa da bir gün beyazlar harcayacak, yerliler kazanacak. Ancak o gün kötü adam olan yerliler, bugünde yine, kumarhane işleten, kaçakçılık yapan, beyazların plazalarında çalışamayan eğitimsizler olarak hala kötü adamlardır ne yazık. Bir gece kaldık. Gece otel otel dolaştık, bir ara bir gece klubüne girik meraktan biraz baktık millete sonra çıktık. En lüksünden en köhnesine ki köhne kelimesi burada yok, istediğiniz otelin barına, kumarhanesine girip çıkabilirsiniz. Kimse, kimsin nereye gidiyorsun demiyor. Biz de tabii, 'ocean eleven' filminin çekildiği  otelden çıkmadık diyebilirim. Çok şahane. Çok renkli. Çok şık. Hani, insanın paradan ve ışıktan başı döner mi derseniz, dönüyormuş. Gündüz de, alış veriş markalarını gezip geldik. 
Bellagio otel, lobi 

Bellagio otel, lobi 

Bellagio otel (ben çekmedim)
Bellagio otel, lobi de bir at:-)
En sevdiğim objelerden biri de bunlardı: Gülden yapılma çinliler. Paralı çinlilere yaranmak için neler yapılmış neler.

Las Vegas, Ocak 2013

2 yorum:

  1. Ne şanslısın bu şekilde gezebilme imkanı bulmuşsun. En merak ettiğim ülkelerden biri Amerika. Darısı başıma diyorum :)

    YanıtlaSil
  2. Merhaba Dilek,
    Gitmeden önce çok ön yargılıydım, ne göreceğim ki tarih yok, kültür yok derdim. Doğru, bunların hiç biri yok ama orası Avrupa kıtasının yeni dünyası ve dünyanın geri kalanından çok başka bir yer. Dünyanın çatısındaymışsın gibi hissediyorsun,diyebilirim. Amin diyorum senin için:-)
    Sevgiler, selamlar,

    YanıtlaSil