04 Mart 2015

Tarih Geyiklerce Yazılana Kadar...

Tarihsel süreci belirleyen değişimlerin hiçbiri bir geceden ertesi sabaha ortaya çıkmaz; bunların her biri uzun soluklu oluşumların sonucudur. Sonuncu değişmenin tüm sürecin bütününü değiştirdiğine dair olaysal tarih bir yanılgıdan ibarettir, keza tarihi değiştiren büyük adamlar efsanesi de bu yanılgıdan kaynaklanmaktadır; bu açıdan tarihte sihirli anlar yoktur; yani ne Fransız devrimi 14 Temmuz 1789'da Bastille'in alınmasıyla başlamıştır, ne de Ortaçağ 29 Mayıs 1453'te İstanbul'un Türkler tarafından fethedilmesiyle sona ermiştir. Sihirli anlar, sihirli tarihler yoktur, ama simgesel anlar, simgesel tarihler vardır, bir sürecin yoğunlaşma noktalarını belirleyen kavşaklar, dönemeçler vardır. İşte 1492 yılı çok uzun oluşum ve mayalanma sürecinin dayattığı kökten değişimlerin artık önlenemez bir şekilde su yüzüne çıktıkları yoğunlaşma noktalarından biridir. 
...
Fakat burada altı çizilmesi gereken nokta, Doğu'nun "Doğu" olarak kalmayı sürdürürken farklılaşan unsurun Batı olduğudur. Ancak bu farklılaşma Doğu'dan ithal düşünsel alet kutusunun çerçevesinde iş görmek zorundadır. Bu çelişkiyi Orta Çağ çözecektir.  Batı alemi siyasetin ve ekonominin en son sınırına kadar atomize bu bin yıllık dönem boyunca, Doğu'dan ithal ettiği veya Doğu'nun kendine din ve siyaset yoluyla dayattığı kavramların hemen tamamından boşanacak ve kendi kavramlarını, kendi doktrinini oluşturacaktır. Paradoksal gözükmesine rağmen, Batı Doğu'nun yekpare  yapısının karşısına çeşitliliği had safhaya çıkartarak, kendine özgü bir kimlik oluşturacaktır.
...
1492 geldiğinde Batı, Orta Çağdan da boşanmaktadır, ancak bunu çoğu zaman sanıldığı gibi Antikitenin kavramlarıyla değil de bizzat Orta Çağın kavramlarıyla yapmaktadır. Başka bir ifadeyle, Batı alemi bugün kendini belirleyen tüm değerleri Orta Çağ sırasında üretmiştir. Bu üretimin dışa yansıması bir yandan Rönesans ve Reformasyon hareketleri, diğer yandan da ulus-devletin oluşumu ve merkantilizm ile sömürgecilik olmaktadır. Fakat Batı artık kendi özgün kimliğini oluşturma uğraşı içinde uygarlığının Doğu kökenlerini hatırlatan bazı unsurları hala bünyesinde barındırmaktadır. Bunların başında hırıstiyanlık gelmektedir. Batı uygarlığının temel atıf çevresi olan bu din, açıkça Doğu kökenlidir, saf haliyle Doğu'nun tüm reflekslerinin taşıyıcısıdır. Batı ona Avrupalı bir köken bulmak zorunda kalacaktır. Doğu'nun kendi içindeki uzantıları olan müslüman ve musevi cemaatlerden de kurtulması gerekmektedir. Ve asıl önemlisi, Doğu ile Batı'nın farklılaşmadığı Antik Uygarlık Akdenizlidir. O halde Batı'nın Doğu'dan tam anlamıyla boşanması, Akdenizli kimliğinden sıyrılmasıyla mümkün olabilecektir. 
...
Bütün bu başat olguların 1492'de yoğunlaşmaları, bu yılı tarihsel sürecin ayrıcalıklı dönemeçlerinden biri haline getirmektedir. Jacquess Attali 1492'yi bu çerçeve içinde ele almaktadır. Tarih, ona nasıl bakılırsa öyle olduğu için, okuyucu iyi bir tarih kitabıyla karşı karşıya olduğunu görecektir.  
Çevirenin Önsözü;  Mehmet Ali Kılıçbay, Temmuz 1992

6 yorum:

  1. Çok güzel yazı, paylaştığın iyi oldu :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Şu an okuduğum kitap, çok beğendim. Bu da önsözü.
      Sevgiler Şenay,

      Sil
  2. tarih direnenlerin estetiğidir sevgili aze
    güneşin ışıklarını em ve sıva yüzünü dünyanın ışıkla

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Umuyorum öyle olacaktır, Ateşinsesi.
      Selamlar,

      Sil
  3. 'A People and A Nation'
    Bu arada adimi Basat olarak degistircem. :)
    Haftaya yapiim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne çok Başat kullanmış değil mi? Benim de çok dikkatimi çekti:)

      Sil