20 Mart 2015

Biçimsiz Kaftanlarımız


Brooks Hatlen, The Shawshank Redeption (Esaretin Bedeli) filminde bir yan karakter. James Whitmore canlandırıyor. Brooks hayatının elli yılını cezaevinde geçiriyor. Yukarıda gördüğünüz yaşlarda cezaevinde olduğuna göre muhtemelen otuzlarında giriyor. Son günlerinde, dostları olan, kendine göre bir hayat kurmuş, yattığı yeri, yediği içtiği belli, kütüphanede bir işi, beslediği bir kargası olan, sakin, kendince mutlu bir adam Brooks...


Çıkış tarihi yaklaştığında en yakın arkadaşlarından birinin boğazına bıçak dayıyor. Niyeti, onu öldürüp içeride kalmaya devam etmek. Ancak yapamıyor. 


Günü geliyor, hapisten çıkıyor. Tedirgin, mutsuz, dışarıdaki hayattan ürken, dostları, kargası ve "kendisi" olmaksızın gidiyor. Devletin kendisine tahsis ettiği iş ve otel odasında bir kaç hafta geçirdikten sonra yeni yaşamını sevmeyip intihar ediyor. 

Zor bir cevabı vardır, "Kendini en iyi nasıl ifade ediyorsun?" sorusunun. Ama hayatımızın en önemli cevaplarından birine gebedir. Maalesef çocukluğumuzda ve ilk gençliğimizde sormak aklımıza gelmez, gelse de pek önemsemeyiz. Önemli olan bir meslek ve hayatın sırasının gerektirdiklerini yapacak oluşumuzdur.  Hatta pek çok ömür vardır ki, bu sorulmaz, sorulsa da cevabı bulunamaz. Yaşamdaki şansımızın, ailemizin, çevremizin ve pek tabii kendimizin kendimize biçtiği kaftanlarımız vardır hepi topu elimizde. İnsanlar tanıdım gün aşırı işlerinden şikayet eden, yaşadığı yerden, mahalleden, çevreden hiç hoşlanmayan. Bense baktığımda, tam da yerlerinde olduğunu gördüm bu insanların. Bazen şikayetlerimiz bile bize ait olmayan serzenişler oluverir. Öyle karışır ki her şey birbirine, olaylar ardı ardına zamanı oluşturur ve biz, bizi biz yapan olup olmadığını bilmediğimiz bir hayatı yaşar ve bitiririz. 

Kendimizi en iyi, en sevdiğimiz, en güzel nerede nasıl ifade ettiğimizi bulmak yıllarımızı alabilir, belki de ömrümüzü. Lakin, bulmadan ve öyle olmadan ölmemek sanırım en güzel yaşam anımız olacaktır. İlk gençliğimin tamamını plazalarda geçirdim. İş yeri iflas ettiğinde işten çıkarılmayı bekleyen arkadaşlarımın çoğu sokakta limonculuk yapmak, köfteci açmak, Ayvalık'ta arsası olan  zeytincilikle uğraşmak, hayvancılık, butikçilik gibi girişimcinin âlâsı olabilecekleri bir sürü iş sayarlardı. Çoğuna inanmazdım. Sahip olduklarından vazgeçmek ve yeniden yola çıkmak zordur. Bazılarını da bilirdim ki, onlar aslında mutlular, plaza ve masa başı kendilerini en iyi hissettikleri yer. İş yeri el değiştirip hep beraber plazamızda devam ettiğimizde de öyle olduğu görüldü zaten; en ateşli konuşanlar devam ediyordu yine. Belki  olduğumuz yer, düşündüğümüzde, olmayı isteyeceğimiz yerdir ya da değildir. Önemli olan farkında olmamızdır. Ferrari'sini Satan Bilge'yi binlerce insan okudu. Artık benzer hareketleri yapanlara söylenen ilk cümlelerden oldu kitabın adı. Özendiğimiz hayat yollarını kendimiz için düşündüğümüzde hep çekingeniz, korkağız. Haklıyız da. Hayat kısa. Denemeler uzun. Şartlar çetin. Burada dediklerim daha çok henüz kendilerine bir meslek ve yol seçmemişler için. 

Başlamışlar ve yarılamışlar içinse kolay olduğunu söylemiyorum. Kolay olmadığını biliyorum. 

İşe başladıktan iki yıl sonra, ben burada yapamayacağım, burası bana göre değil, demiştim. Oysa bütün eğitim hayatım boyunca olmak istediğim masadaydım. Çünkü hiç soramamıştım kendime; ömrümün sonuna kadar bu işi yapmak istiyor muyum?  KEDV bir operasyon asistanı arıyordu. Benim için önemli olan  STÖ alanının içinde bulunmaktı. Gittim, görüştüm. "Sen burada kalmazsın, sıkılır gitmek istersin, gönül vermiş biri lazım bize," deyip almamışlardı. Israr edememiştim. Yaşamak için para kazanmak zorundaydım ben de herkes gibi... 

Nerede, ne, nasıl olursanız olun, dönüp baktığınızda gördüğünüz sizseniz, sorun yok. Değilseniz, bilmiyorum... 

16 yorum:

  1. bu kapitalist çağın büyülü çümlesi ne biliyor musun?

    yaşamak için para kazanmak zorundayım ben de herkes gibi...

    kim ki duk'un bi filmi aklıma geldi niyeyse,birebir

    aslında zaman hızlı geçiyor bi solukta kırkına iki solukta seksenine varıyor insan,geçmeyen yaşayamadığımız zamanlar...

    olmayan bir yaratıcı tasarımına inandığını bilmek insan nüfüsünun çoğunluğunun işte o da ayrı bi konu

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba ateşinsesi

      Sihirli cümle konusunda katılıyorum. Bu, onlarn bize öğrettiği, bizim de sarıldığımız bir şey. Kırmak lazım. Ben biraz kırdım kendi adıma...
      Zaman'ın hızlı akması hepten doğru zaten:-)
      Kim ki Duk'un filmini merak ettim, hangisi?

      Selamlar,

      Sil
  2. Rutin hayat yaşayanlara hayat kısa gelirmiş...
    Ama hayat rutinsiz nerede akşam orada sabahta olmuyor.
    Rutinlerimizi sıklıkla kırabildiğim, gitme vaktinin geldiği yerlerde bekleme yapmadığım, gezdiğim, gördüğüm, okuduğum bir hayat diliyorum kendi adıma

    Sevgiler...

    YanıtlaSil
  3. Güzel dilek derin. Ben de Âmin diyorum...

    Sevgiler,

    YanıtlaSil
  4. Öğrenilmiş çaresizlik, cam tavan...

    bu hayatı biz seçmiyoruz, ne tuhaf

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Değil mi? Seçmediğimiz bir hayatı düzeltmeye çalışıp duruyoruz sonra da...

      Sil
  5. seçtiğimiz hayatın zorluklarına alışmaya çalışıyor ya da zorluklarını görmemeye çalışıyoruz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Öyle. Herkes bir şekilde tutuyor hayatın ucundan. Teşekkür ederim.

      Sil
  6. sarsıldım.. kendime sormaya korktuğum sorular.. sorgulamalar...
    kendini gerçekleştirememenin verdiği içsel sıkıntılar, şikayetler.. v.s..
    bu yazıyı daha sonra sakin bir vaktimde tekrar okuyacağım..
    yüreğine sağlık...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İşte, sorun tam da dediğiniz nokta işte; kendini gerçekleştirememek... Önce kendimizi tanımamız gerekiyor daha zoru...
      Teşekkür ederim.

      Sil
  7. bana feci ilham verdin bu yazıyla, kendi iş hayatına atılma serüvenimi yazmam lazım mutlaka!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aslında siz de şimdi bana ilham verdiniz:-) Ben de kendi serüvenimi neden yazmıyorum ki, dedim. Öğüt vermek yerine çok daha anlamlı ve etkin olabilir:-)
      Biraz daha zaman var ama, bir şeyler daha olsun ondan sonra umarım:-)
      Sevgiler,

      Sil
  8. Fotoğrafa ilk baktığımda hatırlayamadım karakteri açıklamaları okuyunca anladım.
    Ne kadar tuhaf ve bir o kadar da normal insanların böyle davranmaları.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aynen öyle. Sanki hayatın gerekliliği gibi bu ikilem.

      Sil