29 Ocak 2015

Türkiye'de Kadın ve Şiddet

Önce, sunumun sahibi güzel insandan bahsederek başlayalım: Gül Erdost, kendisini kadın, toplumsal cinsiyet ayrımcılığı, şiddet gibi konulara adamış bir sosyal hizmet uzmanı. Bugün, tanışma keyfini ve gururunu yaşadığım Sayın, Sevgili Erdost, Türkiye İnsan hakları derneğinin kurucu üyesi, pek çok kadın çalışmaları projesinin koordinatörü ve STK' ların yürütücüsü. İlhan Erdost'un eşi. İlhan Erdost, 12 Eylül döneminde, ağabeyi Muzaffer Erdost'un yayınevinde çalışırken göz altına alınmış, gördüğü işkenceler nedeniyle yaşamını yitirmiş bir yayıncı. Muzaffer Erdost, şair, yazar ve yayıncı, kardeşinin ölümünden sonra, mahkeme kararı ile adına İlhan ismini de ekletiyor. Bugün de, inadını ve direncini kırmadan, umudunu kaybetmeden göz altına alınmalarına neden olan kitapları basmaya, dağıtmaya devam ediyor. Sol yayınlarının sahibi.
Gül Erdost'un anlatımıyla;
"Aralık 2014 verilerine göre 77,695 bin olan ülke nüfusunun 49.8% 'i kadın, 51.2%'si erkek. Kadınlar nüfusun yarısını oluşturmasına rağmen, ülke gelirinin 1/10'na, mülklerin 1/100'ne sahiptirler. Beklenen yaşam süreleri daha uzun ancak yaşam kaliteleri düşüktür.
İş gücüne katılım oranları 2013 verilerine göre 29%.
Son verilere göre ülkemizde 3,171 bin okur-yazar olmayan kişi olup, bunların 2,617 bin'i kadındır.
550 milletvekilinden 79'u kadındır. 29 sandalyeli kabinenin 1' kadındır. (Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı).
2'si vali, 6'sı belediye başkanı olmak üzere 81 ilin yerel yönetimlerinde 8 kadın yönetici hizmet vermektedir.
Orta öğretimde kadın öğretmenler çoğunlukta, ancak okul müdürlerinin çoğunluğu erkektir.
Yüksek öğretimde de akademisyenlerin 40%'ı kadın, fakat rektörlerin yaklaşık 10%'nu kadındır.
Türkiye''de kadın çalışmaları 25-30 yıldır yoğun olarak yapılmaktadır. Maalesef, 12 Eylül döneminde pek çok dernek gibi kadın dernek ve vakıflarının tamamı da kapatılmıştır.
İlk başlarda okuma-yazma seferberliği olarak başlayan bu çalışmalar bugün aile içi şiddet, kadının istihdama katılımı, toplumsal cinsiyet farkındalığı gibi pek çok farklı alanda sürmektedir.
Aktif 500 adet örgüt ve vakıf vardır.
Bunların pek çoğu TBMM'de komisyon kurulmasından, Avrupa Birliği ile ortak çalışmalara kadar sosyal politikalarda etkili olabilmiştir.
Adliyelerde "gelincik" projesinin kurulmasına öncülük etmişlerdir. Burada hukuki danışmanlığa ihtiyaç duyan kadınlara ücretsiz danışmanlık ve hukuki hakları konusunda yönlendirme hizmeti verilmektedir.
Şu anda 123 sığınma evi 2190 kapasite ile hizmet vermektedir. Zira, kadınların gidecek yerlerinin olmaması yada olamayacağı fikri pek çok kadını şiddete razı olmaya itmektedir." 
İkili iş yükü (evde-mesleğinde), toplumsal cinsiyet rolleri, kadını toplumdan ve birey olmaktan uzaklaştıran en büyük nedenlerdir. Kadınlar zincirlerinden önce kendileri vazgeçmelidir. En güzel keki, en iyi böreği, en lezzetli yemeği yapan kadın olmaktan vazgeçip, birey olduğunun farkına varmalıdır. Lokantada çok başarılı bir garson olan erkek, evde iki bardağı taşıyamıyor, kuru temizlemecilik yapabilen bir erkek, çamaşırları makineden çıkaramıyor. Bütün gün plazaların camını silebilen, evde elektrik süpürgesinin düğmesini açamıyor. Belki de erkekler, emeklerinin değerini kadınlardan daha iyi biliyor.
"Şiddet, maalesef her yerde. Sokakta, askerde, okulda, futbolda.
Erkeğe yine kendi üzerinden ve toplum üzerinden uygulanan baskı, şiddetin en önemli nedenlerindendir. Para kazanma baskısı, başarılı olma baskısı, hatta cinsel iktidar baskısı. Buralardan alabileceği hasarlar, yada bunun korkusu şiddet kullanmasına neden olmaktadır. Sokakta karısının elini tuttuğu için arkadaşlarınca dalga geçilen erkekler, evde çatal taşıdığı için 'kılıbık" sıfatına maruz kalanlar, kendi çocuğuna yemek yedirdiği için, evde iktidarı kalmamış sayılan erkekler gibi...
Arkadaşlarından dayak yediğinde, "neden bir tane de sen vurmadın" larla yetiştirilen, ağlamaları zayıflık, aile sözü dinlememeleri "erkek çocuktur" söylemleri ile beslenen çocuklar. Sonuç olarak; erkeğin şiddet uygulaması ailelerince desteklenmekte, öğretilmekte, toplumsal rolleri ile de beslenmektedir.  
Son bir kaç ayın verilerine göre Türkiye'de, günde en az 4 kadın öldürülmektedir. İntihar ettirilenler hariç.  
Bu sayı önceki yıllara göre artmıştır. Bir nedeni, yasalarda yapılan sevindirici düzenlemelere rağmen uygulamadaki zayıflığımız ve acziyetimiz, bir diğeri de kadınların hak farkındalıklarının artmasıdır. Sosyal yardımlar, nereye gidebileceklerini bilmeleri, destek alabileceklerini düşünmeleri gibi. Erkekler iktidarlarını kaybettikçe şiddete daha çok başvurur hale gelmişlerdir. Örneğin; son düzenlemelere göre, karakollara yapılan şiddet başvurularında kadının beyanı esas kabul edilmekte, durumu sorgulayan ya da yorum yapan polisler hakkında (şikayet edilirse) cezai işlem uygulanabilmektedir. Otuz bin polis bunun için eğitilmiştir. Uygulamada halen pek çok aksaklık olsa da yasaların varlığı umut vericidir. Yine, kadın çalışma örgütlerinin çabası ile evlilik içi cinsel şiddet de suç kapsamına alınmıştır."
Her şeyden önce şiddet, kendi başına, her açıdan ve her kesimce reddedilmelidir. Ezilenler hak temelli isteklerinde ezen olmayı değil, birlikte bir topluluğu hedeflemelidir. Değişen sosyal yaşam yasalarına, ahlakın subjektifliğine, iktidarın geçiciliğine baktığımızda bugün haklı olan şiddet, yarın cinayet olabilir. Şiddet uygulayana şiddet uygulama isteğimizi bir kez daha gözden geçirmeliyiz. Saldırganlık, kendi başına bir güdü değildir. İnsan, tehdit altında iken saldırganlaşır, saldırıya tepki olarak ve yaşamını devam ettirebilmek için saldırganlaşır. Şiddet bir güdü değil, öğrenilmiş bir davranıştır... 

4 yorum:

  1. şiddettin tahammülsüzlüğün arttığı bu toplumda gittikçe umudum azalmakta..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Umut azalmamalı mavi. Inşallah da azalmasın...

      Sil
  2. Teşekkürler bu güzel paylaşım için..
    Gül hanıma da sevgiler selamlar....
    sadece yayıncılıkla uğraşan, insanları aydınlatacak kitapları satmakla uğraşan bir insanı işkencelerde öldürmek ne büyük vahşet..:(
    yazın beni geçmişe götürdü. yıllar önce üniversite öğrencilik döneminde sürekli her canımız sıkıldığında uğradığımız yerdi dost kitapevi. sadece zafer çarşısında vardı o zaman.
    öğrencilik hali pek kitap alamazdık o zamanlar ama saatlerce zaman geçirebiliyorduk.
    sadece dost kitapevi için bile olsa yine ankarada yaşamak isterim.

    YanıtlaSil
  3. Katkın için ben teşekkür ederim Şahin. Şiddetin, işkencenin anlatılır, anlaşılmaya çalışır yanı yok aslında. Ankaralı öğrenciler için dost kitap evi hep özel, kiminle konuşsam benzer şeyleri duyuyorum. Şimdilerde pek kitapçılarda dolaşılmadığından olsa gerek, yenilerden çok duymuyorum. Şimdi önünde buluşma mekanı galiba:-)
    Sevgiler, Selamlar,
    not: Bu arada Gül Erdost ailesinin dost kitap evi ilgileri yok galiba, onlar sol yayınlarının sahibi. Ya da ben mi bilmiyorum?

    YanıtlaSil