23 Mart 2014

Düşünce Dünyası

"Aklımız başımızın içinde dönüyor ya... Ben o yüzden düşünceyi dünya sanıyorum."
 (Bir şizofreni hastasının sözleri-Psikeart dergisi )

salvodar dali
Salvador Dali
Akla ilk bu bir şans gibi gelebiliyor değil mi ? Kim bilir ne güzel hayaller, ne müthiş fikirler dönebilir insanın aklında ve biz onlardan ibaret sanırız dünyayı. Ya tam tersi ? Ürkütücü görüntüler, canımızı yakan kötücül düşünceler, aklımızda hareket eden kötü yüzler, kulağımızı kapatmak istediğimiz kelimeler...

Diğer taraftan, düşündüğümüz kadar değil midir dünya? Kendi çemberimizde yarattığımız, inandığımz, yolundan gittiğimiz kadar.

Bizim var kıldığımız dünyanın dışında bir dünya olduğuna inanırız. Başka bir yerde, başka bir şekilde çok mutlu olacağımıza, hayal kırıklıklarımızın giderilebileceğine, bir gün her şeyin geçeceğine. Oysa, insan olmanın aczinden kaçmaktan başka bir şey değildir bu. Bu nedenle fetiş nesne ve/veya nesne eylemleri yaratır onları kutsallaştırırız. Onlarla olduğumuzda, onları yaptığımızda her şeyin çok farklı olacağına inanırız. Insan bu dünyadaki aciz, sınırlı varoluşunu ancak bu şekilde yenmeye çalışır.

Oysa bir yol daha vardır: Kabul etmek! İnsan olduğumuzu, sınırlı olduğumuzu, aciz olduğumuzu kabul etmek. Kısacası; kendimizi bir şey zannetmekten vazgeçmek. Bir şey olacağımızı düşlemek yerine dünyeviliğimize inanmak önce. 

21 Mart 2014

Bir Soru Bir Cevap

Anormali tanımlamak normali tanımlamaktan daha kolay bana göre. Her ne kadar normale göre anormali tanımlıyor gibi görünsekte. İnsan bazen kendini çok normal tanımlasa da bazı basit ya da basit görünen soruları dahi yanıtlayamaz olabilir. Mesela ;" Benden ne istemediğini anlamıyorum?" Maddenin bile karşı maddesi vardır ama bazı şeylerin, bazı anlamların tam tersi yoktur. Bu soruyu; "benden ne istediğini anlamıyorum" şeklinde sorduğunuzda alacağınız cevap ile, ilk halinde alacağınız cevap birbirinin zıddı değildir velhasıl. Yada bazı soruların doğru cevapları yoktur. Ya da cevap hiç yoktur. Aslında bazı sorular sormadığımız-soramadığımız bir başka soruya cevap içindir: Bu soruya verilen cevapların şöyle karşılanması muhtemeldir; "ben sana onu vereceğim demedim ki, senden onu istemiyorum diyorsun" Böylelikle kişinin gerçekte şunu sormuş olma ihtimali doğar: "sana ne verebileceğimi düşünüyorsun?"
Karışık hikayeler işte... 

20 Mart 2014

Anormal

İnsanlar anormal değildir. Davranışlar anormaldir.Yaşam bir anlamda iyi ve kötü güçleri arasında bir mücadeleden ibarettir. İnsan bu mücadele içinde negatif ya da pozitif davranışlar geliştirebilir. Dünya neredeyse her döneminde çılgın olarak adlandırılmıştır. Oysa dünya çılgın değildir hiç bir zaman, sadece değişir. Dünyanın değişimlerine en "değiştirici", sarsıcı değişimleri ve etrafımızı yeniden anlamlandırmamızı sağlayanlar ;
Copernicus ;  Evrenin dünyanın etrafında döndüğü görüşünü, güneşin etrafında döndüğümüzü söyleyerek değişmiştir. Ve, dünyayı evrenin merkezi olmaktan çıkarmış.
Darwin ; İnsanın evrimleştiğini, kökenlerimizin şimdiki olduğumuz gibi olmadığını söylemiş. Dünyayı tüm canlılar ile ortak bir evrim süreci içinde belirtmiştir.İnsanın dünyanın merkezi olmadığını öne sürmüştür.
Freud; İnsan aklının sınırlarını deşelemiş, aşamalaştırmış, psikoanalizin kurucusu olmuştur. İnsanın merkezleri yaratmakta nasıl oyunlar oynayabileceğini, insan aklının sınırlarının insanın kendisi tarafından nasıl sınırsızlaştırılabileceğini göstermiştir. 
Sanki genetiğin sınırı var ama belleğin yok. Oysa belleğinde var, sadece henüz biz o sınıra ulaşmadık. 
Şimdlik, çağın geldiği noktada anormali normalden ayırmak için bakmamız gereken üç nokta belirlenmiştir:
- Acı (üzüntü-sıkıntı-felaket-dert)" distress" 
- Sakat (kullanılmaz hale sokmak-etkisiz kılmak) "disabling"
- Sapma (sapkınlık-normalden sapmış olma) "deviance" 
Bu üç kriter bir kişinin hislerinde, yaşamında aynı anda bulunuyorsa o kişiyi anormal olarak tanımlayabiliriz. 

14 Mart 2014

Cemreler Düşmüş...

* Bedenim üşür, yüreğim sızlar
Ah kavaklar, kavaklar...
Beni hoyrat bir makasla
Eski bir fotoğraftan oydular.

Balkondaki gül yaprak açmış. Bahar geliyor demek ki! Oysa daha neredeyse yirmi gün önce iki kuru daldan ibaretti... Belki de cemrenin toprağa da düşmesini bekliyordu. Hele bir toprağımda ısınsın diyordu zahar. Cemrelerin önce havaya, suya ve ardından toprağa düşmesinin bilimsel olarak dünyanın ısınma süreci ile ilgili olmaması ne enteresan. Çevre bilimcilerine göre dünya ısınmak için önce yerküreyi ısıtıyor, havadan başlayarak yukarıdan aşağı ısınmıyor. Aşağıdan yukarı ısınıyor. 
Belki de uzak doğu öğretileri ile ilgisi vardır. Baharla birlikte yeniden dönüşen dünya gibi insan da cemreler ile yeniden kendini üretmeye iteleniyordur. Neden havaya düşüyor ilk cemre? Hava genel olarak zihni temsil eder. Hayat nefesidir. Önce hayatta kalmalıdır insan... Sonra suya düşer cemre. Değişkendir su. Etrafındaki özelliklerin tesirini özümseyebilir, hayat verici de olabilir zehirleyici de, temizleyice de kirletici de. Şuur altını simgeler. Suya düşer ikinci cemre ki, "kendi" gibi olmayı öğrenmeye başlar insan. Çirkin de olabilir güzelde...

Orda yanağımın yarısı,
Kendini boşlukla tamamlar. 
Omzumda kesik bir el,
Ki durmadan kanar... 
Ah kavaklar, kavaklar...
Acı düştü peşime ardımdan ıslık çalar...

Cemre, kor-ateş-ısı anlamındadır. Güçtür, aydınlıktır, enerjidir, cezalandırıcıdır hatta belki...Toprağa düştüğünde, insan  artık her ne olması gerekiyorsa "olmuş" olmalıdır. Sabittir çünkü toprak, değişmez, kısıtlar. Dünya ve insan (toprak) "olmuştur" artık ; hava, su ve ateşin (cemrenin) birleşiminden oluşmuştur...  

Metin Altıok'ın doğum günü bugün. Ruhu şad olsun. Ne güzel tariflemişti : "Anamın bıraktığı yerden sarıl bana."  Annemin bıraktığı yerden sarıl bana, babamın bıraktığı yerden tut beni...

Ve "Nefret;  başarısızlığa uğramış sevgidir." S.Kierkgaard

* Kavaklar.  M. Altıok şiiri