24 Şubat 2011

Ayrılıklardan...

Böyle sessiz ayrılıklarda,
her şey önceden belli olur.
en güzel zamanında, aşkın ve hayatın
insan deli olur...

O, kadırga taraflarında bir evden çıkmıştır.
masum bir yalanla -halama diye-
gözleri pabuçlarında, mahcup
ellerine yapışmış gibidir
harçlığından arttırıp aldığı
sevimli hediye...

ah, insan nasıl çıldırmaz nasıl
bir çaresizlik,
bir umutsuzluk sarmış her yanı.
aranızdan insanlar geçer.
bulutlar geçer.
O, kırmızı mürekkep gibi dudaklarıyla, zoruna
utanarak gülümsemeye çalışır.

bu gülüş en aldatmazıdır vaatlerin.
yıllarca sonra bir uzak gurbette bile;
zulmüne dayanılmazken yalnız saatlerin,
bir yeşil yaprak üstünde gözlere,
görünür, uzaklaşır...



Turgut Uyar

23 Şubat 2011

Alıntılar...

Herman Hesse " İnanç da Sevgi de Aklın Yolunu İzlemez" kitabından 1999-2000' lerde altını çizdiklerim : 



"Bir insandan nefret edip ona kin duyuyorsak, aslında onun şahsında kendi içinizdeki bir şeyden nefret ediyor, buna kin duyuyoruz demektir. Kendimizde var olmayan bir şey bizi kızdırmaz."


"Bütün gücünüzle kendinize uygun bir yaşam biçimini arayıp bulmaya çalışınız, bunun için tüm "görevlerinizi" savsaklamak gerekse bile bundan vazgeçmeyiniz.Görevlere kutsaklıklarının tümünü değilse bile büyük bir bölümünü kazandıran, özel yaşam uğrunda savaş cesaretindeki eksikliktir."
"Korkunun tek nedeni, insanın kendi kendisiyle bir birlikteliği gerçekleştiremeyişidir."


"Yalnızlık, yazgının insanı kendi kendisine ulaştırmak için başvurduğu yoldur."


"Yaşam anlamsız, acımasız, aptalca, ama yine de görkemlidir, insanla eğlenmez. (bunun için us sahibi olması gerekir çünkü), beri yandan insana bir solucandan daha çok ilgi duymaz, özellikle insanın doğanın bir kapris ürünü ve zalim bir oyunu olduğu görüşü, insanın kendisini çok önemsediğinden içine düştüğü bir yanılgıdan başka bir şey değildir. Bir kez biz insanların işinin doğadaki bir kuşun, bir karıncanınkinden daha zor değil, tersine daha kolay ve daha güzel olduğunu görmek gerekiyor. Bir kez bizler yaşamın acımazsızlığını ve ölümün kaçınılmazlığını sızlanıp yakınarak değil, bu umarsızlığın tadını çıkararak kabullenip benimsemek zorundayız. Ancak doğanın tüm iğrençliğini ve anlamsızlığını benimsedikten sonra, bu hoyrat anlamsızlığın karşısına dikilip onu anlamlı bir nitelik kazanmaya zorlayabiliriz.Bu, insanın üstesinden gelebileceği en yüce ve biricik şeydir. Geri kalan şeyleri hayvanlar insanlardan daha iyi başarır.
Anlamsızlık nasıl bir solucan için bir üzüntü kaynağı oluşturmuyorsa, insanların çoğu için de asla bir üzüntü kaynağı sayılmaz. Ne var ki, bu üzüntüyü duyup bir anlam arayışına soyunan az sayıdaki kişiler insanlığın anlamını oluşturur."


"İnsan dışarıdaki kör bir gücün oyun topları değil, doğarken yanında getirdiği yeteneklerin, güçsüzlüklerin ve diğer kalıtımsal özelliklerin toplamıdır. Anlamlı bir yaşamın amacı içteki sesin çağrısını işitmek ve bu çağrıya elden geldiğince uymaktır. Dolayısıyla, izlenecek yol, kendi kendini tanımak, ama kendini yargılayıp değişmek istemek değil, yaşamı, içimize sezgi olarak önceden yerleştirilmiş biçimine elden geldiğince yaklaştırmaya çalışmaktır."


" Bir anlatıda doğru olan, her vakit dinleyicinin inandığı şeydir ancak." 

" Başka nedenler bahane edilse de, hayatta yapılan şeylerden pek çoğu kadınlar için yapılır." Bu cümleyi de Hesse'den duymak hoş hani...


Birinci dünya savaşında Alman militarizmini protesto etmek için İsviçre'ye yerleşen 1877 Almanya doğumlu Herman Hesse 1962 yılında İsviçre'de ölmüştür.Doğu edebiyatına olan yatkınlığı ile Zen ve Budizm akımları arasında en çok okunan yazarlardan olmuştur. Savaş, kitaplarının yakılması ve savaş esirlerine yardım konusundaki çabalarından dolayı çok yorulmuş ve bunalıma girmişti. Jung'ın öğrencisi Lang ona psikanalize başlaması kitaplarına özellikle Bozkırkurdu, Sidarta, Narsizz ve Goldmund 'a oldukça yansımış, şiirsel iç dünyasını zenginleştirmiştir.Barışseverliği ve insan yaşamını irdeleyen felsefesi ile oldukça okunan bir yazar olmuştur...

20 Şubat 2011

Bir şarkı iki yorum...


We passed upon the stair, we spoke in was and when
Although I wasn’t there, he said I was his friend
Which came as a surprise, I spoke into his eyes
I thought you died alone, a long long time ago
Oh no, not me
We never lost control
You’re face to face
With The Man Who Sold The World
I laughed and shook his hand, and made my way back home
I searched for a foreign land, for years and years I roamed
I gazed a gazeless stare, we walked a million hills
I must have died alone, a long long time ago
Who knows? Not me
I never lost control
You’re face to face
With the Man who Sold the World
Who knows? not me
We never lost control
You’re face to face
With the Man who Sold the World



Nasıl sakin, nasıl sadece şarkıyı söylüyor değil mi Kurt Cobain?!... Sizinle karşılıklı oturmuş sanki, sabah kalkmış hırkasını geçirmiş sırtına en sevdiğiniz şarkıyı sırf siz istediniz diye söylüyor gibi...Şarkının sözleri ayrıca güzeldir ama ingilizcesini eklediğim için kusura bakılmasın, çevirince pek olmayacak gibi duruyordu çünkü...
Şarkı aslında David Bowie'nindir ama sonradan Nirvana ile beğenilmiştir ki David Bowie seslendirdiğinde Nirvana'nın şarkısını söylüyor zannedildiği olmuştur.
Özellikle her iki yorumu da eklemek istedim ki siz neden öyle olduğunu görebilin diye.  Birinde söyleyen ben buradayım bana bakın, beni izleyin, sözlerin ve müziğin bir önemi yoktur diyor,  diğerinde ise ben burada değilim sadece şarkıyı dinleyin diyor...Bu yüzden de şarkı neredeyse O'na ait oluyor....
Elbette ki D.Bowie'nin müzisyenliği ve yorumculuğu hakkında bir genelleme değildir bu,  haddim olamaz böyle bir şey çünkü yorumlayacak kadar  bilmiyorum kendisini sadece bu şarkı özelinde durum bu olmuş...Şarkının müziği ve sözleri Bowie'nin nasıl bir müzisyen olduğunu zaten açıklıyor...Kurt Cobain yorumuyla almış şarkıyı o kadar...

not: Şarkıyı ve hikayesini  hatırlatan M.Serdar Kuzuloğlu'na ayrıca teşekkür ederim.

19 Şubat 2011

Görmek...


                                      

Bir arkadaşım, (Octopus Eye@Fotokritik.com sitesinden )Rico Besserdich 'in su altı fotoğraflarından biri...Bana görmeyi hatırlatıyor...

13 Şubat 2011

She was wind...



"Itane Aeras" (She was wind ) Yorgos Kazantzis-Yorgos Chronas
Yorum : Lizeta Kalimeri


Bugün bir arkadaşım daha öldü...
O da bir anne idi, bir abla idi, bir annenin evladıydı, bir babanın minik kızıydı...
Bir erkeğin sevgilisiydi, eşiydi, yoldaşıydı...
Benim arkadaşımdı...
Güzel gülerdi Sibel U...Nereye gidiyor ki o gülüşler acaba...
Zamanda geri gidilse en çok bunlar mı istenirdi ;  gülüşleri arkamızda kalanların yada önümüzde olanların...
Bence her ölüm hayatın mantıkla olasızlığını bir kez daha gösteriyor, en azından bana.
Bir daha hiç var olmayacağını bildiğimiz için mi sürekli güzellikleri gelir aklımıza acaba ölülerimizin? Ölüler...Ölülerimiz...Ölüler...Ölülerimiz...Bizim ölülerimiz...Bize mi ait onlar ?
Sürekli ölüyor arkadaşlarım, iki tanesi öldü bile...İnsanın kaç tane arkadaşı olur ki zaten !...
Bir ölüm duyduğunda kendine dönmeyen yüz var mıdır ? "Bende bir gün öleceğim"...Komik, saçma, kötü ama öyle "henüz ben değil ama bir gün..." ölüm nasıl bir şeydir, O nereye gitti." Sürekli soruyorum bu soruyu ; ölüler nereye gider?
Bize ait ölüler birbirlerini tanıyorlar mı acaba bulundukları yerde* Bir yerde bulunuyorlar mı?
Sibel ? En son ne düşündün ? Büyük ihtimal kızını...
Güzel, fıkır fıkır bir kadındın...Niye o kadar cıvıl cıvıldın şimdi anlıyorum...
"Saçlarını öyle yapma derdin bana hep, yüzün görünsün uzatma şu saçlarını derdin". Kökünden kessem, kel dolaşsam, sen bana gülsen, gülsen, gülsen...Çok kızardın ya birine hani, küfrederdin sürekli, ben dövsem şimdi O'nu, dövsem, dövsem, dövsem...
Özleneceksin, hatırlanacaksın zaman zaman, sık sık ya da  nadiren ama unutulmayacaksın...Sen yoksun diye durmayacak dünya ama çok şeyi değiştirecek sevdiklerin yüreklerinde...Acı çöreklenecek kalacak orda."Varlığın" boş kalacak hep...Bir insanın yerini bir başka insan doldurmaz hiç bir zaman, senin varlığının boşluğu da öyle olacak...Tıpkı Gülseren'im gibi...
Demek böyle bir rakamda oluyormuş insanın dilinde, ilk sırada kim gitmişti: Gülseren, sonra Sibel, sonra..."Yok yok O değildi ilk giden" denir belki biz altmışlarımızı görürsek, hatırlamazsak...Deriz ki "ne önemi var ki ilk sırada olanın"...Ölüm...Yokluk...
Varlığı anlamamışken henüz bunu anlamayı zaten beklemiyorum...Varlığın amacını, sürecini bilmezken "yok olunduğunda" ne olunacağını zaten çözemem...Sadece ya Varsın ya da Yoksun...


not: Şarkı bir "tanıdığım" dan..."Ayrılık" diye çevirdim ben, bilmiyorum doğrumu...Hissettiriyor bana ayrılığı...Yokluğu... O'na da selam olsun...