31 Ağustos 2010

Çelişki...devamı...

Bir zamanlar Gandhi'nin dediği gibi "Birisi hayatında bir şeyleri başka bir taraftan yanlış yapıyorken diğer taraftan doğru yapamaz, hayat bölünümez bir bütünlüktür."

"Aslında hiç bir koşul ne iyidir ne de kötüdür. Yalnızca öyledir. Bizim algılamamız onu iyi ya da kötü yapar. İyi haber şu ki; algılama bizim kontrolümüz altındadır."

"Bütün kelimelerinin arasındaki sessizliği duyacak kadar dikkatle dinleyen kaç kişi tanıyorsun."

"Bir çok insan ölene kadar nasl yaşaması gerektiğini keşfedemez."
 
"Bizler asla kendimizi gördüğümüz biçimle tutarlı olmayan eylemlerde bulunmayız.

Düşünme biçimin gerçekliğini yaratır.Neye odaklanmışsan onu elde etmek zorundasın.Ve düşüncelerin eylemlerini etkiler.Bizi yaşamımızdan alıkoyan şey dış gerçekler değil şartlarla yüzleştiğimizde tavır alma biçimimiz ve iç dünyamızdaki düşünce örgümüzdür."

"Aklının içinde dolaşan düşüncelerin sorumluluğunu üstlenmelisin.Bu da zihninde olumsuz düşüncelere yer olmadığını anlaman demektedir."

"Sadece başkalarının incittikleri insanlar ve içlerinde yaraları olan insanlar dışarı çıkar ve başkalarına zarar verirler."...

"Tolstoy'un "İnsana ne kadar toprak lazım" hikayesinde kısaca şu anlatılır ; Hayatımızı peşlerinden koşarak geçirdiğimiz şeyler gerçekte önemli değildir. Yaşamımız sonlandığında ihtiyacımız olan şey üzerimizi örtecek kadar topraktır.O zaman önemli olan geride ne bırakacağımızdır..." Robin Sharma.

Bazen reçetelerin izlenmesi gerektiğini düşünür bazen saçmalık olduğunu düşünürüm..."Yüzde Yüz Düşünce Gücü"  isimli bir kitap okumuştun uzun yıllar önce, şimdi çok doğru olduğunu düşünmüyorum kitabın fikrinin ama o zamanlar yaşamımı kolaylaştırmış olmasının asıl amacı olduğunu düşünüyorum.İnsanın yaşamış olduklarını hiç bir şey değiştirmiyor aslında, yaşam asla "olmamış" olmuyor. Sadece zaman yaşamayı kolaylaştırıyor.Kabullenilemeyen ölüm acılarından sonra alınan kimyasallar sadece geçmesi gereken zamanın geçebilmesini sağlıyor. Zaman geçtikten sonra ise "kolay" oluyor...Yaşamın bu anlamsızlığı, yanılsamaları, gerçek dışılığına mı ait olmak yoksa "güzel düşün güzel olsun" aforizmalarının arkasından giderek tutunmak mı yaşama?...Bu çelişkiye ölmeden önce karar verebilmiş olmayı merak ediyorum...

Geçenlerde aklıma geldi; "Şu an ölmem kadar yakın ihtimal seninle yolda karşılaşmamız...O kadar olası, o kadar yakın ama inanılmayacak kadar uzak,  tesadüfen karşılaşmamız..."

29 Ağustos 2010

Çelişki...

Ben çok az şeyden eminimdir...İnsanların, bazılarının, hayatın yaşanır mı yaşanmaz mı olduğundan, şevkle mi geri çekilerek mi yaşanacağından, ümitle mi beklentisiz mi, geçmişe mi geleceğe mi, hayata mı, ölüme mi yakın olacağından emin olmalarına gıpta ediyorum...Hayatın gerçekliğinden ve anlamlılığından kuşku duyarken, zamanı dolduracak eylemler ne kadar zor ise emin olunduğu zamanlarda yapılanlar o kadar kararlı, kolay olmalı!...Ama değil...Bence Hz.Muhammed (S.A.V.) burayı çok güzel tanımlamıştır:
"Hiç ölmeyecek gibi dünya için yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalış."

Hayat tamamen bu çelişki üzerine kurulu bence; herşey mümkün, hayata ne gerçek gibi ne de yokmuş gibi davranabiliriz ikisine birden inanmalıyız, ikisini birden gütmeliyiz...
İnsanların bu çelişkilerinden yola çıkıp sorun olarak topluma yansıyan zihin problemlerine, zaman zaman toplumların güçten düştüğü farkedildiğinde mantar gibi türeyen, ekonominin zayıflamaya başladığı dönemlerde pozitif bakın, gücünüze inanın, isteyin alacaksınız sloganlı reçete kitaplar ile çözümler üretilmesinden aslen hazzetmem fakat kimi zaman rahatlatıcı bulurum. Danışman, yazar Robin Sharma'ın iyilerden olduğunu düşünüyorum, bazıları:

* "Çok fazla TV izliyor, yemek yiyor ve endişeleniyordum.Bunların hepsi birinin sahip olduklarını yitirdiğinde duyması gereken acıyı duymaması için tasarlanmıştı sanki."

"Bazen sürdüğün izi daha iyi takip edebilmen için yoldan çıkman gerekir."

"Kendine karşı dürüstlüğün takip etmeli seni, tıpkı gündüzün geceyi takip ettiği gibi, olamazsın böylece kimseye sahtekar."

"Hayattaki en basit keyiflerin hayattaki en büyük keyifler olduğunu farkettim."

"Eleştirilmen kesildiğinde onlar için bir şeyler ifade etmiyorsun demektir."

"Asla kendini algıladığın biçimle uyumsuz bir davranış segilemeyeceksin."

"Her kimsen o ol ve ne hissediyorsan onu söyle çünkü seni ciddiye alanlar için çok farkedecek, almayanlar için farketmeyecektir."...( Gerçi, buna benzer anlamı veren bir cümleyi Mevlana'dan daha net söyleyen yoktur: ...)

"Bir zihin kendini yeni bir zihne bir kere açtı mı bir daha eski haline geri dönemez"

27 Ağustos 2010

İki Yeşil Susamuru...devamı...

Biri sevgiden şöyle bahsediyor kitapta ;
" Alicia'yı sahnede izliyorum.Tek kelimeyle: Rezalet! İçki ve sigara, o güzelim sesini berbat etmiş. Uykusuzluk, şahane gözlerinin çevresine halka halka çöreklenmiş.Dans ederken adımlarını yanlış sayıyor. Senkronizasyonu kaybolmuş, şarkı sözlerini de hatırlamıyor.Onu şimdi bu haliyle tanıyanlar sıradan, alkolik, yeteneksiz ve zavallı bir kadın görüyorlar; üçüncü sınıf bir sahnede. Önüne gelenle çıkıyor! Kendini ucuza harcıyor! diye düşünüyor olmalılar. Kimsenin de , onun "ölesiye sevilmiş" olduğuna inanacağını sanmıyorum.
Ben Alicia'yı başkalarının gözüyle görebiliyorum ve gördüğüm şeyin bir facia olduğunun ayrımındayım.Ama kimse, hiç kimse, onu benim gözlerimle göremiyor ve yalnız ben, bir tek ben bu ayrıcalığa sahibim! O'nun on yıl önceki taze, parlak, hayat fışkıran, şahane gözlerini, cilveli, dişi, oynak bakışlarını bilenler, unutlar şimdi.Ben Alicia'mı hala öyle görüyorum, çünkü aslı budur."
evini terkeden karısının peşinden saplantılı bir şekilde şehir şehir dolaşırken...İkinci bölümü tamamen Nilsu ile Teomanın ilişkiler üzerine kuruludur kitabın, bazen Nil ;
" Eğer onu sevmeseydim, ondan nefret ederdim.Ukala, küstah ve sıkıcı bir adam olarak görürdüm onu."

diye düşünür bazende nasıl hayat dolu, canlı, renkli, hayatını nasıl yaşanır kıldığını düşünürdü. Son için ilginç diyebiliriz, yada yazıldığı 1991 yılları için ilginçti belki ama son yıllarda öyle ilginç sonlar, başlangçlar var ki edebiyat dünyasında, çok şaşırmayabiliriz ya da ben çok gerekli, farklı bulmadım ondandır belki...
Benim için yeni bir şeyler söylemiyordu kitap ama söyleyenler için güzel bir kurgu, akıcı bir dil, şaşırtan anlam cümleleri, aforizmalar, evrensel konular hakkında güzel, düşündürücü şeyler söyleyecektir...

Buket Uzuner
İki yeşil Susamuru
Anneleri,Babaları,Sevgilileri ve Diğerleri
ilk basım: 1991...


25 Ağustos 2010

İki Yeşil Susamuru...

"Pek az kadınla-erkek birbirlerinin ruhlarını bedenlerinden önce çırılçıplak görebilir." s.229 "İki Yeşil Su Samuru" B.Uzuner.
İnatla okudum kitabı...Sabırla bekledim o cümleyi...Bu blogda ilk cümle olma ayrıcalığını taşıyan o cümleyi sakince bekledim...Teo ve Nil hangi zamanda söyleyecekler, kim kime söyleyecek, birinin ruhunu görmek nasıl olmuş, neye benzetilmiş, hangi durumdan ilham alınmış, aramak bulmak ilginçti...Belki daha ilginci ; cümlenin sayfa 229'da yer almasıydı.Sayıların kendi arasında toplamı :13... 
Cümle bana  ilk 1996'da söylenmişti, 13 yıl söyleyen kişiye ait olduğunu sanmıştım...Cümleyi 13 yıl sonra tekrar düşündüm, okudum, alıntı olduğunu öğrendim...
Kitabın kahramanlarından Teoman "İnsanların yaşamlarını değerli kılın ve bunu onlara hissettirin.Böylece uzağa göçmek istemeyeceklerdir". diyordu.
Bunu şiddetle inanarak söylüyor, politikacıların mutlaka çok okuyan, kültürlü, felsefe ve psikoloji bilen insanlar olması gerektiğini , silahların azaltılmasını aksi takdirde ülkede kargaşanın bitmeyeceğinde ısrar ediyor, şiddete karşı, sol, yeşilden ve çevre sorunlarından yana doğayı merkez almış, bu temellere dayalı bir parti kurup kuramayacağını düşünüyordu...
Sol fraksiyondan ütopyacı olarak bilinen Teoman ; Annesine oldukça bağlı, ona hayran, her yaptığını, düşündüğünü doğru bulan kırklı yaşlarında , iyi eğitim almış bir mühendistir. Hiç mühendislik yapmamıştır. Paranın çoğu zarar felsefesi ile yaşamış, istediği yeşiller partisini kurmuş, iki kez evlenmiş her bir eşinden birer çocuğunun ihtiyaçlarını karşılamayı hiç aksatmamıştır. Nilsu ile tanıştığında aralarında tam 13 yaş fark vardı...
Nilsu; Modern, kültürlü, iyi eğitim almış, babasını aşkla seven, annesinin babasını terketmesiyle annesini sevmediğini düşünen, onunla iletişimini gün geçtikçe azaltan "terkedilme" saplantısıyla yaşayan, kendini sevmekte zorlanan on beş ile otuzlu yaşlarının anlatıldığı bir mimardır.İyi bir lise, iyi bir fakulte ve başarılı çalışma hayatıyla kendi şirketini kurmaya kadar giden kariyer, mutlaka kendinden 10-20 yaş büyük erkeklerle beraber olduğu, hep kendisinin terkettiği, gerçekten hala hiç aşık olmadığını düşündüğü bir duygu yaşamı içindedir...Bu iki yeşil su samuru ve onların anneleri-babaları-sevgilileri ve diğerleridir anlatılan...
" İnsan karakterini yaşamalı aksi halde başkasının hayatını yaşıyor demektir"
diyordu ve aldırmıyordu kendisine gülenlere, ütopyacı olduğunu düşünenlere Teo. Diyordu ki;

"herkes kendi kendine hesap verecektir sonunda...
"
Annesi intihar etmiştir.İntihar nedir diye sorduğunda ona ;
"İntihar, kendi ölümünü seçebilmektir Teo!" demişti. "
Felsefenin tek ciddi ve gerçek sorunu vardır: İntihar! Yaşamın yaşanmaya değer olup olmadığı felsefenin temel sorunudur"
diyen Camus alıntı notlarını annesinin kitapları arasında bulmuş, daha pek çok alıntı notlarını bulabilmek için düzenli olarak annesinin kütüphanesine kapanır olmuştu sık sık ölümünden sonra...

Kitabın yarısından fazlasında Nilsu'nun gençliği, ilk sevgilisi, kardeşi, babası, babasının sevgilisi ile olan ilişkileri özellikle babasının sevgilisi ile olan ilişkileri ve bu ilişkiler üzerinden aşk, sevmek, korkular, hayaller ve tüm bunların bir insanı nasıl şekillendirdiğidir anlatılan.Teo'nun yaşamından kesitler bu aralarda verilmiş, ilerde tanıştıklarında Nilsu'nun Teoman'dan duyacağı bir çok şeyi " Teo'da böyle düşünüyordu" şeklinde daha o zamandan veilmesi güzel bir akıcılık katmış kitaba...İkinci yarısından sonra, Teo ve Nilsu'nun kendi hayatlarından aldıklarını nasıl ortaya koyduğu, bir alıp bir verdiği, hem birlikte hem teker teker olabilmeleridir anlatılan...

Ortak acıları intihardı...Bunu anladıklarında birbirlerinin ruhlarını bedenlerinden önce görebildiklerini anlamışlardı...Nilsu'nun da ilk sevgilisi intihar etmiş, ilk sevgilisine yıllarca ilgisini çekmek için annesinin intihar ettiğini söylemiş bir daha da gerçeği açıklayamamıştı...
"Sevmek, bazen dokunmaktır Nilsu, İnsan en çok sevdiğine dokunmak ister"

diyen babasının sevgilisi her daim yanında olmuş, her zaman en yakın arkadaşı olarak O'nu desteklemişti..
"Sahip olunan şeyin değeri yiter Teo"
diyen annesi yüzünden sahiplenmemeyi bir ilke haline getirmişti Teo.Bu yüzden ilk kez kendisine; ilk karısını parmaklıklar ardında gördüğünde çok kızmış, "O'na sahip çıkmalıydım" diye düşünmüştü.
Annesinin mektup arkadaşından annesinin mektuplarını almaya gitmiş ama şiddetli ısrarından sonra asla alamayacağını anlamıştı.
" Hayallerimiz, en saklı yüzümüze tutulan aynadır bence"
diyecekti N.G.
"Düşünmeyi, daha doğrusu düşünmeninde bir eylem olduğunu"
annem öğretti bana deyip annesini anlatmaya devam ediyordu N.G'ye.
" Annesi, babası, çocuğu, sevgilisi, arkadaşı kim olursa olsun, bir insan, öbürüne ulaşmak için göze aldıklarıyla sevilir.Öbürüne ulaşmak yürek ister.Göze alabilmek ister."

diyen N.G.' nin bunu neden söylediğini uzunca zaman düşünmüş ama bulamamıştı.İkinci sigarasını yakmadan önce annesinin sözleri gelip aklına :
"Birinin iyi niyetini istismar etmek, o iyi niyetin başkalarına sunulmasını da yok eder." vazgeçmişti.

Teoman hayat doluluğu ile intiharı anlamaya uğraşırken , annesinin intihar ettiği yalanını devam ettiren Nilsu babasının sevgilisinden hem nefret ediyor hem ne kadar iyi, zeki, kültürlü biri olduğunu düşünüyor, onun gibi mimar olmak istiyordu.
" Ben yaşamı seçerdim, bunu seçecek kadar şanslıyım, güçlüyüm.Ölüm bir sondur, çözüm değil.Aslolan yaşamaktır, yaşatmaktır Nilsu"
diyordu sohbetlerinde.
" Fiziksel hastalığı olan aspirin yada tylenol alır, ruhu ağrıyansa karar alır.Öyle yaptım !"
diye yazan ilk sevgilisinin kendi intiharını hazırladığını anlamaya başlamıştı Nilsu...
...

23 Ağustos 2010

Hava, Su, Toprak, Ateş: 2


Konuya biraz farklı bir açıdan bakacak olursak ; Dünyadaki herşeyin elementlerden oluştuğunu söylemiştik, hava, su, toprak ve ateş elementlerinin de her birinin kendi özelliğini diğeri içinde taşıdığı başka bir deyişle bir elementin iki element unsurunu içerdiği söylenir.Elementlerin kendilerinden çok özelliklerine bakarak denilebilir ki hava hem sıcak hem kurudur, ateş sıcak ve kurudur, toprak soğuk ve kurudur, su soğuk ve ıslaktır...
Ateş aynı zamanda parlak ve hareketli, hava karanlık ince ve hareketli, su karanlık ve hareketli, toprak karanlık ve hareketlidir.
Jung'a göre ; ateş ve hava erkek unsuru, toprak ve su dişi unsurudur ve pasiflerdir.Ateş suya terstir, suyla anlaşamaz, hava toprağın zıttıdır.
Ateş : Gezegenleri Mars ve Güneş. Burçları : Koç,Yay, Aslan.Rengi: Kırmızı.Diğer özellikleri sıcaklık, hareketlilik, canlılık ve parlaklıktır.Temel faaliyeti dışa dönüklüktür.Tarihi boyunca ilahi gücün simgesi olmuştur zaman zaman ona tapılmıştır bile...Işık verdiği için aydınlığı da simgeler, Titan Prometeos insanlara ateş verdiği için cezalandırılmıştı.Yakıcı olduğu için cezalandırıcı olarak da görülür.Astrolojik özellikleri; bağımsızlık, önderlik, sezgi, tez-karar, yaratıcılık, girişkenlik ve enerjidir...

Su : Gezegenleri Venüs ve Ay. Burçları : Yengeç, Akrep, Balık.Rengi : Mavi.Diğer özellikleri; ana özelliği çekilmedir, soğukluk, gizlilik ve uyku diğer özellikleridir. Eskiler yansımasından dolayı bilgeliği simgelediğini düşünürlermiş. Değişkendir, etrafındaki tesirlerin özelliklerini özümseyebilir ; hayat verici de olabilir zehirleyici de, temizleyici de olabilir kirletici de.Saf hali ile sadece hayat verici ve arındırıcıdır.Ateş şuuru , su şuur-altını simgeler. Astrolojik özellikleri ; sezgi, duyarlılık ve duygusallıktır...Ateş güneş ve gündüz, su ay ve karanlııktır...

Hava: Gezegenleri : Merkür, Jüpiter.Burçları : İkizler, Kova, Terazi.Rengi : Sarı. Genel olarak zihni temsil eder. Hayat nefesini içerir. Fikir ve muhakeme unsurunu simgeler.Hem ateş hem su elemanının özelliklerinden meydana geldiği için her iki grubun özelliklerini de taşır, Terazide dengelenir, ikizlerde ifade edilir kovada birleşerek daha çok gösterir bunu.

Toprak : Gezegenleri: Satürn, Arz. Burçları : Oğlak, Başak, Boğa.Rengi : Siyah,Yeşil, Kahverengi.İnanışlara göre toprak diğer üç maddenin birleşiminden meydana gelmiştir.Ağırlık, sabitlik ve kısıtlama özellikleri vardır.Bereket ve kazancı simgeler.Özelliğini değiştirmek çok güçtür, hava elementine zıttır...

İşte Aang tüm elementleri bükmeyi öğrendiğinde bu özelliklere sahip olmuş olacak, elementlere hükmetmeye başladığında bunları da kendinde hissetmeye başlayacak. Elementleri bükmeye bu yüzden sırayla gitmelidir ; hava, su , toprak ve ateş...

kaynak : çeşitli astronomi siteleri.

21 Ağustos 2010

Hava, Su, Toprak, Ateş: 1

Elementler demiştik ; Evrendeki varlıklar maddeden , maddenin elementlerden elementlerin atomlardan atomların da her geçen gün yenileri bulunan proton, nötron,quark gibi daha da küçükleri bulunan zerrreciklerden yaratıldığını artık biliyoruz.Hatta biliyoruz ki bu zerrecikleri çarpıştırmak için milyar dolarlar harcanarak tesisler kuruluyor ve ilk çarpıştıkları anı yeniden oluşturmaya, o anda oluşacağı düşünülen "karşı madde"yi yaratmaya çalışarak gezegen üzerinde karşılığı olmayan bir maddeyi oluşturmaya çalışıyor bilim adamları...

Maddenin de, biri geçen yüzyılda keşfedilmiş olmak üzere dört hali olduğunu biliyoruz. Biz bundan ölçerek, biçerek, yazarak çizerek emin olmaya çalışırken. Emin olduğumuz bu dönemlerden çok öncelerde insanlık dünyanın maddenin dört hali üzerine kurulu olduğunu, yaratıldığını zaten keşfetmişlerdi. Belki buna inançlarımızın söylediği ; çamurdan(topraktan) yaratılarak ateşe tutulduğumuz, ruhumuzun tam göğsümüze -iman tahtası-ağıt yakan kadınların en çok dövdüğü, güç aldığı nokta,alan- üflendiği anlatımları da etkendir... Plazma maddenin ilk halidir. Maddenin evrenin ilk başında; Aristoles'in "ylem" diye de adlandırarak, evrenin başlangıç maddesi kabul ettiği hali o kadar sıcaktı ki madde plazma halindeydi, bu hali ateşi temsil eder, sonradan soğudu ve birazı buharlaştı gaz haline geldi, biraz daha soğudu sıvılaştı su haline geldi, en sonda katılaştı ve toprak haline geldi... Dünyada bilinen ya da benim bildiğim 103 element vardır, belki başka elementler bulunmuştur yakın zamanlarda... Tüm dünya; hava,su, toprak, ateş, ağaçlar, denizler, yollar, binalar, gözünüzün gördüğü her şey bu 103 elementin birleşimlerinden, kombinasyonlarından oluşmaktadır. Sayı göze çok az geliyor ama alfabenin de sadece 29 harften oluşup tüm bu yazıların, hikayelerin, sayfalarca romanların ve şiirlerin bu 29 harfle oluşturulduğu düşünüldüğünde, oluyormuş denilebiliyor değil mi? Olmuş zaten.

Maddenin hallerine bakıldığında artık maddenin enerjiye enerjinin de maddeye dönüştüğü sıradan bilgi haline geldi, enerji; fizik alanında "iş yapabilme yeteneği" olarak tanımlanıyor; yani bir haldir, durumdur. Öyleyse baktığımızda aslında madde farklı dört kuvvetin tek bir birleşimidir, enerjiye dönüşebilir ya da madde halinde kalabilir, başka bir deyişle katı, sıvı, gaz ve plazma halleri birbirine dönüşebilen hallerdir ve tek bir maddenin halleridir. Doğa böyleyken ve her şeyin 103 elementten oluştuğu düşünüldüğünde insanın farklı elementlerden oluşmadığı aşikardır, minerallerimiz, elementler , vücudumuza bakıldığında hava, su , ateş gibi daha da doğrusu evren gibiyizdir, tabiat gibiyizdir. Küçük insanın büyük resmidir tabiat... O zaman; havayı, suyu, toprağı ve ateşi bükebilmemiz kadar doğal ne olabilir ki!.. "Gerçekçi ol imkansızı iste"...
Yani ben son hava bükücü Ang'e güveniyor ve seviyorum kısaca:-)