27 Mart 2010

Gündüz Yarasaları.

I.
Neyiz ki biz?
İlk ışınları görününce güneşin,
Kaparız tepenin göz kapaklarını-
Çam değiliz ki, kollarımız açık,
Ürperererk karşılayalım donuk ışığı.
Gölgeler kısalınca çıkarız ortaya,
Açıklıktır, aydınlıktır aradığımız,
Parlaklıkta bulur gücünü görüşümüz.
Tanımayız alacakaranlığı delen,
Tepelerin arasındans eçen bakışı.-
Kör olmuş ışıktan gözlerimiz.
Gündüz yarasalarıyız biz.
II.
Geceyi düşleriz gündüzken,
Geceyken de gündüzü-
Yitirebileceklerimizi yitiktir
Onlardan uzaktayken-ama
Özleriz, döneriz yeniden
Yitirmeden
Yitiremediklerimize.
Yitirebilirdik, deriz;
Ama yalnızca bir fiil çekimi bu-
Tutsaklıklara bağlamışız özgürlüğümüzü.
Gündüz yarasalarıyız biz.k
III.
Sağlamdır düşünce temellerimiz,
Altlarında kist vardır, sonra kum-
Dururuz gerçi, sapasağlam, kalın
Taştan duvarlarlarımızla, dimdik
Ayakta; ama biraz su, bir sızıntı
Kaydırır temellerimizi hemen.
Duyarız yerçekimini hemen,
Titreriz.Sımsıkı, gergin
Bağlar vardır
Düşüncelerimizi ayakta tutan, ama
Ya temelsizse temeli
Bütün bu bağları
Bağlayan
Bağın?
Bağlantısızca bağlarız bağlarımızı.
Gündüz yarasalarıyız biz.
IV.
Yapacaklarımız vardır kocaman,
Kocaman başarılar, yüce çağrılar; ama,
Tutmadığımız bir eldedir aklımız,
Bir son selamda, biz aceledeyken gönderilen-
Nedir ki acelemiz, niyedir ki?
Camın boşluğunu arayan kocaman
Pervaneler gibi, kanat çırpan
Işığa ulaşmak için
Çırpınan, camı kıracakmış gibi-
Düşmanımızdır oysa ışık bizim,
Kanatlarımızı yakan,  kavuran-
Aradığımız-ışıkta- nedir ki?
Işıktan gelir ölümümüz.
Gündüz yarasalarıyız biz.
V.
Hep bir dimdik, dümdüz dürüstlüktür duyduğumuz,
Amam bir kuşku kurdu kıvır kıvır kemirir köklerimizi-
Nasılda kolaydır yalanlarımız, uydurmalarımız,
Nasılda rahat.İç sızlaması nedir bilmeyiz;
Başedilemez gerekçelerimiz hazırdır çünkü hep-
Kozasında mışıl mışıl kanat takınır tırtılımız,
Sindire sindire yapraklarımızda açtığı delikleri.
Övünürüz delik deşik, bölük pörçük
Yeşilliğimizle-yenmiş bitmiştir oysa
Büyüme noktalarımız, su çekmez artık
Kök uçlarımız, dökülüp gitmiştir
Taç yapraklarımız artık.
Nasıl da yabancı topraktan baş uzatmış taze fide bize.
Gündüz yarasalaryız biz.
VI.
Bir görsek andığımız yüzü,
Tanır mıyız?-Tanır mıyız
Sevdiğimizi, bilir miyiz neydi-
Sevdik mi, seviyor muyuz?
Yürüyüşü, saçının dökülüşü-
Anımsar mıyız, anımsıyor muyuz?
Bir anıdan başka nedir ki sevgimiz?
Gündüz yarasalarıyız biz.
VII.
Koy başını omuzuma yine.
Aldırma, söylenmeden kalsın
Düşünülmedikler, bilinmedikler-bırak
Unutulsun geridekiler, özlensin ileridekiler-bırak
Yansısın camda donuk ışık, usulca ışıldarken
Sabah, aydınlanırken uçup giden yeşillik.
Gel - uyuyalım güneş görününce,
Aşınca tepeyi göz kamaştırıcı ışık.
Uyanacağız nasılsa, dikelmeden ışınlar,
Dümdüz, aklaştırıcı olacak yeniden bakışımız.
Ama şimdi - sanki sevdalı gibiyiz şimdi,
Sanki karanlıkta sezinledik aydınlığın başladığı yeri-
Şimdi kurduk sanki geceyi gündüzle,
Şimdi kuruttuk sanki gündüzü geceyle-
Aydınlığın karanlığında görür gözlerimiz.
Gündüz yarasalarıyız biz.

O.Aruoba  "Yürüme"'den...

23 Mart 2010

Gereği Düşünüldü;...

Gereği düşünüldü dedi Hakime hanım;" ...şahıslar asli suçlu bulunarak TCK'nın ...maddesine göre alt sınır gözetilerek üç yıl hapsine,...şahıs tali suçlu bulunarak iki yıl hapsine karar verildi. TCK'nın...maddesine göre suç 1/6 oranında indirildi, şahısların iyi halleri, mahkemeye gelmeleri, ikametgahlarının sabit olmaları nedeniyle ve aynı suçu tekrar etmedikleri görüldüğünden cezanın paraya çevrilmesine, günlük yirmi TL'den hesaplanan onsekizbin TL'nin yirmidört taksitte ödenmesine, diğer şahıs için yirmiikibin TL'nin on taksitte ödenmesine, kararın temyiz hakkı saklı kalmak üzere karar verildi. Tutanağı bastıralım, taraflara verelim kızım."
Taksirle adam öldürmenin ikibuçuk yıl sonra gelen adaleti budur. Hakkında açılan davanın her duruşmasına gidersen, hep aynı evde oturursan, daha önce aynı nedenle kimsenin ölümüne sebep olmadıysan tedbirsiz davranabilirsin ve  kişi kötü kullanılan, bakımını yaptırmaktan çekindiğin ekipmanın kırılması sonucu ölse bile ceza almazsın. Hatta aldığın-alacağın ceza bakım ücretinden daha düşükse neden bakım yaptırasın ki! Suç, bilinçli taksir olarak değerlendirilip kasıtla adam öldürmekten yargılansanız bile alacağınız ceza budur. Annesinin ölümünü düşündüğünde bir çocuğun anımsayacağı adalet budur. Kızının ölümünü düşündüğünde bir annenin unutmayacağı adalet budur.
Şaşırmıyorum. Şaşırmak, hala şaşırmak aptalca ve çocukça olur, beklemiyorduk demek yalan olmaz ama yine de şaşırmıyorum. Bu karardan kendini hiç sorumlu tutmayan hakim, savcı, avukat ve diğer hukukçulara rağmen yapılabilecek ne varsa o yapılacaktır. Öfke bile duymuyorum, dosyalara yeni bir tanesi daha eklendi o kadar. Yasa adalet demek değildir, yasaların adil olmayanlar tarafından konulması sonucun parodisini zaten açıklıyor. Emri vermek başka keyif almak başkadır! Yasayı uygulamak başka taraf olabilmek başkadır! 

19 Mart 2010

The Secret in Their Eyes...

"lütfen,
söyle ona
hiç olmazsa bir kez konuşsun benimle."

"Müebbet yer demiştin!..."


Yönetmen  : Juan José Campanella
Oyuncular : Ricardo Darin, Soledad Villamil, Guillerma Francella,
2009, Arjantin

"filmin konusuna dair detay içerir."

Dikkatli izlenilmezse sıkıcı bulunulabilecek bir film.Dikkatli izlenirse unutulmayacaklar arasında. Holywood aksiyonları yok, türk sulugözlülükleri, görkemli duygu anlatımları yok. Ortada bir cinayet var ve onu araştıran insanların hikayesi. Hikayeler çok güzel geçirilmiş iç içe.Cümleleleri duyup hemen unutmazsanız çok şey söylüyor. "Sen nasıl beceriyorsun bunu anlamıyorum Pablo, üç saattir iltifat etmek için kendimi hazırlıyorum bir türlü birşey bulamıyorum sen nasıl söyleyiveriyorsun?" "Aşıklara zordur, bana kolay Benjamin." Ofis ortamında öylesine söylenip geçiliyor hızlıca bu cümleler. Bakarsanız görebiliyorsunuz, öyle bir film bu. Gözlerin çekimleri çok güzel, hem esas adamın hem esas kadının gözleri çok güzel. Hikayeyi bakışların çözmesi ayrı bir incelik. Karısının tecavüz edilerek öldürüldüğünü öğrenen kocanın sakinliği size iyi oynanmamış bir sahne izlenimi verebilir, yanlış. İnsanlara baktığınızda üzüntü ve ızdırap göremeyebilir siniz bakmak herşey değildir diyor bence-hatta katilin koca olduğu bile düşünülebiliyor- bunu kocanın katili bulabilmek için hergün sırayla tren istasyonlarında beklemesini gördükten sonra anlıyorsunuz. Filmin ana konusu kurban ile kocası olmamasına rağmen, her bir yan konuda ince düşünülmüş. Eva'nın cunta öncesi Arjantin'ini arkasına alarak adli takipsizliklerden, bürokrasiden, kontrgerilladan, kamu dairelerinin imkanlarından, imkansızlıklarından ki bu kısımda Pablo çok komik! ince bir karakter, hikayeleri önüne katarak çok güzel bir anlatım çıkmış ortaya. Beni en çok etkileyen o bozuk ve hep eksik kalan harfin "korkuyu" "aşka" çevirmesiydi. İzleyin, lütfen...

17 Mart 2010

Hepsi Gerçek...

Siz hiç bir yazarın kalemi olmak istediniz mi bilmiyorum ama ben Marquez'in kalemi olmak isterdim. Hiç değilse "Yüzyıllık Yalnızlık" kitabı için. Anlayabilir miydim yine de bilmiyorum; nasıl yazılır bu kitap? Nereleri sildi mesela? Ne kadar zor oldu, nerelerini kaç kez yeniden yazdı, Babaannesinden dinlediğini nasıl aklında tuttu onca. Nasıl evirdi, çevirdi de böyle yazdı. Zaman nasıl aynı anda hem geçmiş hem şimdi hem gelecek olur bir cümlede? Döndürüp dolaştırıp hiçte unutturmadan en başa getirebilir misiniz okuyanı? Koca bir kitabı bitirip güldüğünüz oldumu "bu da neydi şimdi" dediniz mi? O kadar yalan ki daha gerçeği yok.Hayat gibi.
Edebi incelemesine hiç girmeyeceğim o benim işim değil. Benzerini yazan bir kaç yazar yok değil aklımda, var, daha keyiflisini hatırlatmıyorlar ama. Kitabın temel taşı Ursulayı izleyin, ilk sayfada bulunan soyağacı tablosuna hiç dönüp dönüp bakmayın, isimlerin kimin kimin çocuğu olduğunun hiç bir önemi yok. Şaşırmanız gerektiğini düşüneceksiniz okurken bazen hayrete düşeceksiniz de ama Marquez'in dediği gibi; hiç şaşırmayacaksınız bitirdiğinizde, yaşam gibi. 

Kitabın sonu;

"O zaman, geçmişin, eski sardunyaların mırıltısıyla en amansız özlemlere yolaçan kopuk iç çekişleriyle yüklü ılık bir esinti başladı. Aureliano rüzgarın farkına varmadı. Çünkü o anda kendi kökenini araştırıyor, kendisini mutlu etmeyecek olan bir kadını aramak için yollara düşmüş şehvet düşkünü bir büyükbabada kendi oluşumunun ilk belirtilerini buluyordu. Aureliano onu tanıdı, onun soyundan gelenlerin gizli yolunu izleyerek, başkaldırmak için kendini veren bir kadın ile tutkusunu onda söndüren bir işçinin gün batarken buluştukları banyodaki akreplerle sarı kelebekler arasında Aureliano kendisinin nasıl peydahlandığını anladı. Okuduklarına öylesine dalıp gitmişti ki, kasırgaya dönüşen rüzgarın kapılarla pencereleri menteşelerinden söktüğünü, doğu kanadının çatısını uçurduğunu ve evin temellerini sarstığını hiç farketmedi. Amaranta Ursula'nın kardeşi değil teyzesi olduğunu ve soyun sonunu getirecek olan efsanevi hayvanı dünyaya getirinceye kadar Aureliano ile Amaranta Ursula birbirlerini kanın en girift çıkmazlarında arasınlar diye Sir Francis Drake'in Rioacha'ya saldırmış olduğunu ancak o zaman anladı. Aureliano çok iyi bildiği olaylarla zaman yitirmemek için onbir sayfa birden atladığı anda, Maconda Kutsal Kitapta yazılı kasırganın gazabına kapılıp dönmeye başlamış bir toz ve taş girdabı haline gelmişti bile. Aureliano içinde yaşadığı anı anlatan bölümün şifresini çözmeye koyuldu. Bir yandan şifreyi çözüyor, bir yandan okuduklarını yaşıyor, konuşan bir aynaya bakıyormuş gibi son sayfalarda yazılı olayları söyleyerek yaşıyordu. Sonra kendi ölümünün nasıl ve ne zaman olacağını öğrenmek için bir sayfa daha atladı. Son satıra gelmeden önce, o odadan bir daha çıkamayacağını anlamış bulunuyordu. Çünkü el yazmalarında Aureliano Babilonia'nın şifreleri çözdüğü anda aynalar(yada seraplar) kentinin rüzgarla savrulup yok olacağı, insanların anılarından silineceği ve yazılanların evrenin başlangıcından sonuna dek bir daha yinelenmeyeceği yazıyordu. Çünkü yüzyıllık yalnızlığa mahkum edilen soyların, yeryünde ikinci bir deney fırsatları olamazdı." SON
Gabriel Garcia Marquez'den...

09 Mart 2010

Film "Dönüş"


Yönetmen: Türkan Şoray
Oyuncular : Türkan Şoray, Kadir İnanır
Yıl: 1972

Türkan Şoray'ın en güzel yaşları, en güzel gözleri, en güzel kömür saçları için bile izlemeye değer. Müzik seçimleri, sahneleri, diyalogları tebrik edilesi. Sade, gerçek, hüzünlü bir kesit hayattan. Kadına odaklanmış Şoray, iyi de yapmış, beklemeye, sevmeye, kadının yapabileceklerine odaklanmış. Alamancı hayatların, ağalık düzeninin, din afyonlu zihniyetlerin kıyısından geçmiş ve güzel anlatmış. Her ne kadar esas oğlanla kıza dikilse de gözler Yeşilçam sinemasında, keyfi burda da olsa, Bilal İnci'lerin aşkıda dikkate değerdir. Eşkiya'da Mahmut ağanın dediği gibi; "Sen ne yaptın aşkın için Baran? Hayatın sevda karşısında ne önemi var? Ben en yakın arkadaşımı sattım, sen ne yaptın Keje için?"

03 Mart 2010

Hayranım

Cesaretine hayranım Aze...
Cesaretine ve umarsızlığına,
hatta, söyleyecek hiç birşey bırakmama çabana.

Nevrotik kısırdöngüne,
Kanadı kırık, cam kafeste bırakılmış kuşlar gibi
uçmaya çalışmana, kendi aksine çarpıp çarpıp düşmene,
Şaşırmadan edemiyorum.

Duracağın yerde zaman hangi zaman olacak?
Neyi öğrenmiş, anlamış olacaksın?
Sana seni hanginiz anlatmış olacak?
Çok merak ediyorum.

Korkundan görmemeye çalıştığını,
Yakınlaştırıyor musun , zaten hep orda mıydı?
Mesnetsiz sorulara, mesnetsiz cevaplar yaratmanı
Buna bilakis çabalamanı, anlamış değilim.

01 Mart 2010

Tesadüf...

Baş ucumda bi sen varsın bi de evren.
Saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi
Yalnızlığım benim çoğul türkülerim
Ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi.

C.Yücel

29/05/1996